23. İPOTEĞİN TEMSİLCİ YOLUYLA TESİSİ

• Temsilci Yoluyla İpotek Tesisinde Yetki Belgesinde (Vekâletnamede) Bulunması Gereken Unsurlar ve Bunların Eksikliklerinin Sonuçları • Temsilci Yoluyla İpotek Tesisinde Temsilcinin Yetkisini Aşıp Aşmadığının Tespitinde Başvurulacak Kıstaslar • İpotek Tesis Etmeye Yetkili Temsilcinin Kendi Borcunu Temin Etmek Üzere İpotek Tesis Etmesinin Şartları • İpoteğin Alacağa Bağlılığı İlkesi Karşısında İpotek Senedinin Alacağın İspatındaki Rolü • Geçerli Olmayan Alacağa Dayanan İpotek Hakkının İyiniyetle İktisabı

HUKUKÎ MÜTALAA*

A. GİRİŞ

Bursa Barosu üyesi Sayın Av. H. T. tarafıma başvurarak Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2013 / 421 sayılı dosya ile görülmekte olan dava hakkında yazılı bir hukukî mütalaa hazırlamamı istemiştir.

Sayın Av. H. T., şahsıma müracaatında dava dosyasının bir örneğini tarafıma tevdi etmiştir. Dosya içindeki tüm belgeler tamamen objektif bir bakış açısıyla incelenmiş ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.

 

B. İDDİA ve SAVUNMANIN ÖZETİ

I. Davacıların Dava Dilekçesinin Özeti

Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … Mevkii, 2246 ada, 86 parselde yer alan taşınmazın maliki olduklarını, her birinin taşınmazdaki hissesinin 4040 / 26300 olduğunu, müvekkillerinin davalılardan E.B.’ye 20.05.2012 tarihinde düzenleme şeklinde vekâletname verdiklerini, bu vekâletnamenin davalı E.B.’ye inşaat işlerinden anladığı için verildiğini böylece davalının taşınmaz üzerinde yapılması planlanan inşaatla ilgili işleri yürütmesinin amaçlandığını, buna rağmen davalı E.B.’nin vekâlet görevini kötüye kullanarak müvekkillerinin hiçbir borcu bulunmadığı hâlde, diğer davalı Ü.A. lehine taşınmazları üzerinde 2.500.000 TL değerinde ipotek tesis ettirdiğini, ayrıca vekil E.B.’nin müvekkillerince vekâletname verilmeden önce Ü.A.’ya borcunun bulunduğunu, bunun Bursa 9. İcra Müdürlüğü’nün E: 2013 / 3284 sayılı takip dosyasıyla sabit olduğunu, söz konusu ipoteğin de bu borç ilişkisini dolaylı yoldan tasfiye etmek amacıyla tesis edildiğini, vekilin açıkça kötü niyetli olduğunu, lehine ipotek tesis edilen Ü.A.’nın, bu sözde alacağı ve sözde ipoteği diğer davalı İ.O.’ya devrettiğini, mesleği müteahhitlik olan İ.O. isimli bu kişinin aslında davalı E.B. ile diğer davalı Ü.A. arasındaki borç ilişkisine Bursa 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin E: 2013 / 332 sayılı dosyası ile dâhil olduğunu, müvekkillerinin ipoteğin kurulduğunu devir işlemi nedeniyle Tapu Sicil Müdürlüğü’nce Mayıs ayı içinde kendilerine gönderilen yazıyla öğrendiklerini, Ü.A. gibi ipoteği devralan İ.O.’nun da kötü niyetli olduğunu, ayrıca kötü niyetli olmasa dahi, müvekkillerinin Ü.A.’ya hiçbir borcu bulunmadığı için İ.O.’nun iyiniyetle ipotek hakkını kazanamayacağını, ipoteğin alacağa bağlı bir hak olduğunu ve neticede bu sözde temlik ve sözde ipotek işlemlerinin tapu sicilinden kaldırılması gerektiğini beyan etmiştir.

 

II. Davalı İ.O.’nun Cevap Dilekçesinin Özeti

Davalı İ.O. vekili, davaya cevap dilekçesinde özetle; davacı İ.S.’nin davalılardan E.B.’nin arkadaşı olduğunu, E.B.’ye taşınmazların imara açılması ve projelendirilmesi için vekâletname verdiğini, vekâletnamenin ipotek verme yetkisini de kapsadığını, davacıların ipotek işleminden haberdar olduklarını, davacıların davalı Ü.A. ile anlaşmazlık yaşadığını, davacıların ve davalı E.B.’nin talebi üzerine müvekkilinin 2.500.000 TL ipotek bedelini Ü.A.’ya ödeyerek ipoteği iyiniyetli olarak devraldığını, devir esnasında davacıların ve E.B.’nin de şahitlik ettiğini, E.B.’nin diğer davalı Ü.A.’ya bir borcunun bulunmadığını, davacıların sözünü ettiği Bursa 9. İcra Müdürlüğü nezdindeki E: 2013 / 3487 sayılı icra takibinin Bursa 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin E: 2013 / 332 sayılı dosyasında verilen kararla iptal edildiğini, davacılarla devir işleminden sonra defalarca görüştüklerini, davacıların devir işlemine muvafakat ettiklerini, bu sebeplerle davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir

 

III. Davacıların Cevaba Cevap Dilekçesinin Özeti

Davacılar vekili, cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalılardan E.B.’nin vekâlet yetkisini kötüye kullanmak suretiyle diğer davalı Ü.A. lehine ipotek tesis ettirdiğini, davacıların davalı Ü.A.’ya hiçbir borcu bulunmadığını, bu hususun davalı Ü.A. vekilinin Bursa Cumhuriyet Savcılığı’nın 2013 / 27371 Hazırlık sayılı dosyasına sunulan dilekçede de açıkça ifade edilmiş olduğunu, davalı Ü.A. lehine tesis edilen 2.500.000 TL değerindeki ipoteğin diğer davalı İ.O.’ya 90.000 TL karşılığında devredildiğini, bu hususun davalı E.B. vekilinin Bursa 6. İcra Hukuk Mahkemesi’nin E: 2013 / 332 sayılı dosyasına sunduğu dilekçesinde açıkça belirtildiğini, ayrıca Bursa Cumhuriyet Savcılığı’nın 2013 / 27768 Hazırlık sayılı dosyasına ifade veren G.K. ve Ş.A.’nın ifadelerinde de ipoteğin 90.000 TL’ye devredildiğinin açıkça belirtildiğini, bu durumun tarafların danışıklı ve kötü niyetli işlemlerini açıkça gösterdiğini, nihayet ihtiyati tedbir talep ettiklerini beyan etmiştir.

 

IV. Davalı Ü.A.’nın Cevap Dilekçesinin Özeti

Davalı Ü.A.’nın vekili, davaya cevap dilekçesinde özetle; söz konusu ipoteğin E.B.’nin şahsi borcu için verildiğini kabul etmediklerini, bu paranın E.B.’ye inşaat faaliyetinin yürütülmesi için verildiğini, E.B.’nin müvekkilini dolandırdığını, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu, E.B. ile aralarında bir yazılı anlaşma olmadığını, ancak sözlü olarak arsanın imara açılması ve kat karşılığı inşaat yapılması hususunda E.B. ile anlaştıklarını, ipoteğin bu anlaşma neticesinde verildiğini, E.B. lehine düzenlenen vekâletnamenin geçerli olduğunu, ipotek tesis etme yetkisini içerdiğini, dolayısıyla müvekkilinin söz konusu vekâletnameye güvenmekte haklı olduğunu, müvekkilinin E.B. ile olan ilişkisinin muvazaalı olmadığını, ipotekli alacağını İ.O.’ya devrettiğini ve karşılığında 90.000 TL aldığını, dolayısıyla müvekkilinin taşınmaz üzerinde artık herhangi bir hakkının kalmadığını, E.B.’nin keşide ettiği senedin 300.000 TL’lik kısmı iptal edilmiş olsa dahi 45.000 TL için alacağın devam ettiğini, dolayısıyla alacağa bağlılık ilkesi bakımından bir sorunun olmadığını, İ.O.’nun 2.500.000 TL ödediği yönündeki iddiayı kabul etmediklerini, bu gerekçelerle davanın öncelikle husumet yönünden reddedilmesini, mahkemenin aksi fikirde olması hâlinde ise, esastan reddedilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.

 

C. İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR

Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için aşağıdaki soruların cevaplandırılması gerekir:

1. Temsilci kendisine tanınan yetkileri aşmış mıdır?

2. İpotek senedi alacağın varlığını ispat eden bir belge midir?

3. Alacağı devralanın iyiniyeti TMK.m.1023 uyarınca korunur mu?

 

D. İNCELEME ve DEĞERLENDİRME

I. Temsilci Kendisine Tanınan Yetkileri Aşmış mıdır?

Davacılar, davalılardan E.B.’ye verdikleri temsil yetkisi ile onu esasen ve özellikle müştereken maliki oldukları taşınmazın imar durumu ile ilgili olarak yapılacak iş ve işlemler bakımından yetkili kılmışlardır. Davacıların, davalı E.B.’ye gelecekte yapılacak kat karşılığı inşaat sözleşmeleri ve ipotek tesisi için de temsil yetkisi verdikleri görülmektedir. 30 Mayıs 2012 tarihli vekâletnamede davalı E.B.’ye ipotekle ilgili olarak verilen yetki aynen şu şekildedir:

“GAYRİMENKUL İPOTEK YETKİSİ (genel): Sahibi veya hissedarı bulunduğumuz … ili, … ilçesi, … mahallesi, … mevkiinde kaim tapunun H21C04A3A pafta, 2246 ada, 86 parsel numarasında kayıtlı olan KARGİR EV TARLA vasıflı dilediği kısımlarını veya tamamını TAPU KAYITLARI DEĞİŞSE DAHİ, gerek üçüncü şahısların ve gerekse bilumum firmaların, kuruluşların veya şirketlerin almış oldukları veya alacakları bilumum borç para, teminat mektubu, mal, kredi vs. teminatını teşkil etmek üzere özel veya tüzel kişiler lehine, bilumum bankalar, finans kurumları, emekli sandığı, şirketler vesair alakalı makam lehine dilediği vade ve derecede, bedel, sıra ve şartlarla ipotek ederek ve karşılık göstererek her türlü krediler ve borç paralar almaya, gayrimenkulü ipotek ettirmeye, vermeye, ahzu kabza bunları vadelerinden evvel veya sonra ödemeye veya miktarını arttırmak suretiyle yeniden borçlanmaya, icabında vadelerini uzatmaya, borçtan dolayı diğer hissedarlarla birlikte yekdiğerimize müşterek borçlu ve müşterek müteselsil kefil olmaya, tapuda ipotek takrirlerini vermeye, bunları yenilemeye, fek takrirlerini dinlemeye ve kabule, ve yine leh ve aleyhimde kanuni veya inşaat masraflarına iştirakten mütevellit ipotekler, teminat ipotekleri vesair bilumum tesis ve tesciline, tapu huzurunda kabule, icabında tenzile, muvafakatlar vermeye, ipotekli hisseleri ipotek şümulü dışına çıkartmaya, gerek mevcut ve gerekse yapılacak olan bilumum ipoteklerden mütevellit alacakları tahsile, ahzu kabza, borçları tediyeye, ipotekleri vadelerinden evvel veya sonra kısmen veya tamamen bedelli veya bedelsiz olarak fek etmeye, ipotek fek takrirlerini vermeye ve almaya, yine leh ve aleyhimde tesis edilmiş veya edilecek bilumum ipotek derecelerini değiştirmeye, bilumum muamelelerini ifa ve ikmale, velhasıl leh ve aleyhimde her konuda ipotek tesis ve tescile, tesis ve tescil edilmiş veya edilecek bilumum ipotekleri fekke, … münferiden mezun ve yetkili olmak üzere E.B. tarafımızdan vekil tayin edildi.”

Uyuşmazlığa neden olan 30 Mayıs 2012 tarihli vekâletnamenin tanzim edildiği ve ipoteğin tesis edildiği 20 Haziran 2012 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 388. maddesinin 3. fıkrası şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Hususi bir salahiyeti haiz olmadıkça vekil … bir gayrimenkulü temlik veya bir hak ile takyit edemez.”

Kanımızca, malikin bu hükme göre taşınmazı üzerinde ipotek tesis etmesi için vereceği temsil yetkisinin gelecekte tartışmalara ve uyuşmazlıklara neden olmaması için vekâletnamede bazı hususların belirlenmesi gerekir. Vekâletnamede, üzerinde ipotek kurulacak taşınmazın yanı sıra vekilin kimin borcu için ve hangi miktara kadar ipotek tesis etmek konusunda yetkili olduğu da belirlenmelidir.

Nitekim konuyu monografik çalışmasında ele alan Şener’in de isabetle belirttiği üzere(1):

 “ … Temsil yoluyla ipoteğin kurulmasında temsil yetkisi-nin muhtevası önem arz eden bir husustur. Zira, vekâletname metninde belirtilen ifadeler, kurulan ipoteğin hükümsüzlüğünün ileri sürülebilmesi ve tapu kaydının düzeltilmesi dâvasıyla ipoteğin sicilden silinmesine ve teminatın ortadan kalkmasına yol açabilecektir. Bu yüzden, temsil yoluyla ipotek kurmak için düzenlenen vekâletnamelerde bir hukukî geçersizliğe yol açmamak için, vekâletname metninde üzerinde ipotek kurulacak taşınmazın tapu kaydı, ipoteğin kimin borcu için, ne miktara kadar ve hangi derecede kurulacağı gibi hususların gösterilmesi uygun olacaktır. … ”

Yargıtay’a göre de vekile müvekkilinin taşınmazı üzerinde ipotek tesis etmesi için verilen temsil yetkisinde ne miktar borç için ve mevcut bir borç için mi yoksa ileride doğacak bir borç için mi yetki verildiği hususunda açıklık bulunmadığı takdirde, ipoteğin vekâlet verilmesindeki amaca uygun olarak tesis edilip edilmediğinin bir diğer söyleyişle vekilin yetkisini aşıp aşmadığının anlaşılabilmesi için ipotek borçlusu ile lehtarı arasındaki alacak - borç ilişkisinin irdelenmesi gerekir(2).

Gerçekten de Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin T: 06.04.1976, E: 1976 / 1173, K: 1976 / 1970 sayılı kararında aynen şu açıklamalara yer verilmiştir(3):

“ … Taşınmazın Z.U. lehine ipotek edilmesi için S.U.’ın vekil tayin edildiği ve bu maksatla kendisine bazı yetkiler verildiği vekâletnamede yazılı olmakla beraber ne miktar borç için ipotek tesis edileceği belirtilmediği gibi mevcut borcu temin etmek üzere mi, yoksa ilerde doğacak borcun teminatı için mi ipotek konacağı hususunda bir açıklık taşımamaktadır. İpoteğin, vekâlet verilmesindeki amaca uygun olarak tesis edilip edilmediğinin ve dolayısıyle vekilin yetkisini aşıp aşmadığının anlaşılabilmesi için ipotek borçlusu ile lehdarı arasındaki alacak borç münasebeti üzerinde durmak gerekir. … ”

O hâlde, vekilin kendisine tanınan yetkileri aşıp aşmadığını dolayısıyla da uyuşmazlığa konu ipoteğin geçerli olup olmadığını belirlemek için ipotek borçluları ile alacaklı arasındaki borç ilişkisinin irdelenmesi gerekir. Dosya içindeki belgelere bu açıdan bakıldığında dikkati çeken ilk husus şudur: Davalı E.B.’nin imzaladığı Tapu Müdürlüğü’ne sunulan 19.06.2012 tarihli el yazılı dilekçede aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

“ … müvekkillerimin … Ü.A.’den bugüne kadar almış oldukları ve bundan sonra alacakları malların teminatı olmak üzere … 20.12.2013 tarihinde ödenmek üzere (2.500.000) (ikimilyonbeşyüzbin lira) karşılığında Ü.A. lehine ipotek verilmesini arz ve talep ederim. … ”

Bu dilekçenin üstünde Ü.A.’nın da imzası vardır. Bu dilekçenin tanzim edildiği tarihin ertesi günü yani 20.06.2012 tarihinde … Tapu Müdürlüğü’nde yapılan ipotek sözleşmesinde taraflar iradelerini bu kez aynen şu şekilde açıklamıştır:

“ … Ü.A.’dan almış oldukları borca karşılık olmak üzere 2.500.000 TL (İKİMİLYONBEŞYÜZBİNTL) bedel mukabilinde … ipotek tesis ettiklerini … birlikte beyan ve ifade ettiler. … ”

Görüldüğü üzere dilekçe ile resmi senet arasında çok önemli bir farklılık vardır. Davalı vekil E.B. ile diğer davalı ilk ipotekli alacaklı Ü.A. tarafından imzalanan dilekçede davacıların Ü.A.’dan aldıkları ve alacakları malların bedelinin teminatı için ipotek kurulması talep edilmekte hâlbuki ertesi gün tapuda yapılan ve yine davalı vekil E.B. ile diğer davalı ilk ipotekli alacaklı Ü.A. tarafından imzalanan resmi senette bu kez davacıların Ü.A.’dan aldıkları borca karşılık olmak üzere ipotek tesis ettikleri ifade edilmektedir.

Kanımızca başlı başına bu çelişki dahi davalıların ipotek borçluları ile ipotek lehtarı arasındaki borç ilişkisini ispatlayamadıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, dosya içindeki ilk ipotekli alacaklı Ü.A.’nın davacılara mal sattığına ilişkin bir satım sözleşmesi, irsaliye ya da fatura bulunmamaktadır. Yine dosya içinde ilk ipotekli alacaklı Ü.A.’nın davacılara 2.500.000 TL borç para verdiğine dair herhangi bir belge (örneğin karz sözleşmesi, makbuz adi senet veya bono, vb.) yoktur. Dolayısıyla davacıların ipoteğin geçersiz olduğu yönündeki iddialarının karşısında davalıların ipoteğin geçerli olduğuna dair savunmalarını ispatladıkları kabul edilemez.

Kanımızca dosya içindeki belgeler ve davalı beyanları davalıların iddialarının gerçekliğinden şüphe edilmesini gerektirmekte, hatta davalı vekilin vekâletname ile kendisine verilen yetkilerin sınırını aştığını, davacılara ait taşınmaz üzerine davalı Ü.A. lehine kendi borcu için ipotek tesis ettiğini, dolayısıyla da ipoteğin geçersiz olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki:

Davalı E.B. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013 / 27768 sayılı soruşturma dosyasında 03.05.2013 tarihli ifadesinde aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … Ben yerin tamamını mahallelilerden vekâletle alacaktım. İmar çalışmalarını tamamladıktan sonra bu işin altından kalkacak maddi imkanlara sahip bir müteahhit firmasına verecektim. Bütün bu çalışmaları yapabilmem için asgari 2.500.000 TL paraya ihtiyaç vardı. Kendimin böyle bir maddi imkânı olmadığı için ilk önce arkadaşım olan diğer müşteki E.K. ile görüştüm. Daha sonra A.K. ile irtibata geçtik ve üçümüz birlikte hareket etmeye başladık. Her üçümüzün maddi imkânları yukarıda vermiş olduğumuz bedeli karşılamaya kâfi gelmemekteydi. Biz ekonomik olarak bize destek verecek birisini ararken İ.K. isimli emlakçı M.A. isimli şahsı bize tavsiye etti ve kendisi ile tanıştırdı. Bu aşamada bahsettiğim yerin 12 dönümlük bölümünün vekâletini yer sahipleri olan İ.S., M.S. ve K.S.’den almıştım. M.A. ile görüştük. Kendisine 200 dönümden oluşan arazinin tek parça haline getirilip imara açılması için gerekli olan maddi desteği bize sağlaması karşılığında yeri herhangi bir müteahhide verdiğimizde belli oranda hak verecektik. Öyle ki, biz % 5 alır isek kendisine % 2 pay verecektik. Bu şekilde anlaştık. Kendisi bize maddi destek sağlayacağını ancak koyacağı sermayeye karşı ipotek vermemiz gerektiğini söyledi. Biz de kabul ettik. Vekâletini almış olduğumuz İ.S. ve arkadaşlarına ait 12 dönüm yer üzerine Ü.A. adına 2.500.000 TL’lik ipotek tahsis edildi. … ”

Davalılardan Ü.A. vekili de 24.01.2014 tarihli davaya cevap dilekçesinde söz konusu ipoteğin E.B.’ye verilen para karşılığında tesis edildiğini ikrar etmiştir. Bu hususa ilişkin olarak aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … Müvekkilimizin diğer davalı E.B.’den olan alacağı geçerli olup dava dilekçesi kapsamında da bu husus kabul edilmektedir.

 İpotek, halen mevcut veya ileride açılacak kredilerin teminatını oluşturmak için, belirli bir taşınmazın teminat gösterilmesidir. Davacı yanın beyan ettiği üzere müvekkilimizin mevcut alacağından dolayı söz konusu ipotek verilmiştir.

 İpoteğin ekonomik görevi, kişisel borcun teminat altına alınmasıdır. İpoteğin geçerliliğinin alacağın varlığına bağlı olduğu tarafımızca da bilinen bir gerçek olup müvekkilimizin alacağının geçerli olduğu yazılı belgeler dışında tanık beyanlarıyla da ortaya konmuştur. E.B.’den alınan senedin her ne kadar 300.000,00 TL’lik kısmı iptal edilmişse de kalan kısmından devamına karar verilmiş, geçerli bir alacağın olduğu mahkeme ilamı ile kanıtlanmıştır. … ”

Bütün bu beyanlar davacıların ipotek senedinde yazanın aksine Ü.A.’dan 2.500.000 TL borç para almadığını, bu duruma paralel olarak ipoteğin kuruluşu için Tapu Sicil Müdürlüğü’ne yazılan dilekçede belirtilenin aksine Ü.A.’dan herhangi bir mal satın almadığını, söz konusu ipoteğin E.B. ile Ü.A. arasındaki ilişkiden kaynaklandığına işaret etmektedir.

Gerçekten de dosya içindeki diğer belgeler de E.B.’nin Ü.A.’ya borçlu olduğunu göstermektedir. Zira Ü.A., E.B. aleyhine Bursa 9. İcra Dairesi nezdinde E: 2013 / 3487 sayılı dosya ile (tespit edebildiğimiz kadarı ile 01.03.2012 tanzim tarihli) 345.000 TL tutarlı bir bono için icra takibi başlatmış, E.B. de bu bonodaki tutarın 300.000 TL’lik kısmına Bursa 6. İcra Mahkemesi nezdinde E: 2013 / 332 sayılı dosya ile itiraz etmiş ve onun bu itirazı anılan mahkemenin 12.11.2013 tarihli kararı ile kabul edilmiştir.

Bu noktada önemli bir çelişkiye daha işaret etmek gerekir. Davalı İ.O.’nun vekili, cevap dilekçesinde davacıların, davalı Ü.A. ile anlaşmazlık yaşadığını davacıların ve davalı E.B.’nin talebi üzerine müvekkilinin 2.500.000 TL ipotek bedelini Ü.A.’ya ödeyerek ipoteği iyiniyetli olarak devraldığını ileri sürmüştür. Hâlbuki davalılardan Ü.A. vekili 24.01.2014 tarihli davaya cevap dilekçesinde bu son hususa ilişkin olarak aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … Müvekkilimiz senet dışında 90.000,00 TL verilmesi karşılığında diğer davalı E.B.’ye ipoteği devredebileceğini söylemiş ve tanımadığı, E.B.’nin yönlendirdiği İ.O.’ya 90.000,00 TL karşılığında ipotek hakkını temlik etmiştir. … ”

Yine Ü.A. da Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/ 27768 numaralı soruşturma dosyası kapsamında verdiği ifadede de aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … İmar çalışmaları sebebiyle tarafımızdan 414.00 TL bir harcama yapılmıştır. Müştekilerin belirttiği gibi harcama miktarı 45.000 TL değildir.

 Kat karşılığı inşaat yapılacak olan araziler çok sayıda kişiye aitti. Arazinin toplam miktarı 205 dönümdür. Hatırladığım kadarıyla 13 dönüm için benim adıma tapuda ipotek konuldu. Daha sonra bu şahıslarla görüştük bazı sıkıntılar olduğunu öğrenmemiz üzerine ipoteğin benim üzerinden bir şahsa geçmesine karar verdik. Bu iki şahıs bana 90.000 TL nakit ödediler. Ben de ipoteği temlik ettim. Ben müştekilerin dilekçesinde belirttiği isimleri şahısları tanımıyorum. Ancak onların emniyet müdürü olduğunu söylemişlerdi. Senetlerin alınması 2012 yılındadır. 90.000 TL’yi almam da 2013 yılı Mart ayıydı. Senetteki yazılar abim M.A.’ya aittir. … ”

Davalılardan E.B. vekili de, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu 03.05.2013 tarihli dilekçede aynen şu ifadelere yer vermiştir:

“ … Müvekkillerim Mart 2013 tarihinde Nilüfer Tapu dairesinde Emniyet Müdür Yardımcısı G.K., Ş.A. tanıklığında Ü.A.’ya 90.000 (doksanbin) TL nakit ödeyerek, tapu üzerindeki ipoteği Ü.A.’dan İ.O.’ya temlik etmişlerdir. … ”

Soruşturma dosyasında tanıklık eden G.K. de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013 / 27768 Soruşturma Numaralı dosyası kapsamında alınan ifadesinde aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … Müştekiler durumları bildiğimiz için hem beni hem de Ş.A.’yı da Nilüfer tapu müdürlüğüne davet ettiler. Biz de oraya gittik. Yalova’da müteahhitlik yapan İ.O. 90.000 TL.’ lik parayı bize verdi. Para tarafımızdan sayıldı. Ü.A.’ya teslim edildi. İpotek İ.O.’ya bu para karşılığında temlik edildi. … ”

Diğer tanık, Ş.A. da Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013 / 27768 soruşturma numaralı dosyası kapsamında alınan ifadesinde aynen şu beyanda bulunmuştur:

“ … G.K. ile birlikte beni de Nilüfer Tapuya davet ettiler. Orada Yalova’ da müteahhitlik yapan İ.O. 90.000 TL parayı bize verdi. Biz de sayarak Ü.A.’ya verdik. Kendisinin oluru ile konulan ipotek İ.O.’ya temlik edildi. Benim olaya ilişkin bilgim ve beyanım bundan ibarettir. … ”

Kısacası davalı Ü.A.’nın ipotekli alacağını 90.000 TL karşılığında İ.O.’ya devrettiği yönündeki, İ.O.’nun ise ipotekli alacağı 2.500.000 TL ödeyerek devraldığı yönündeki ve yine davalı E.B. ile tanıklar G.K. ile Ş.A.’nın alacağın İ.O.’ya 90.000 TL karşılığında devredildiği yönündeki çelişkili beyanları davacıların davalı Ü.A.’ya herhangi bir borçları bulunmadığı yönündeki iddialarını kuvvetlendirmektedir.

Tarafların bu açık ikrarlarından ve tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere, ipoteğin tesis edilmesindeki amaç, davalı E.B.’nin diğer davalı Ü.A.’dan aldığı veya alacağı borcun teminat altına alınmasıdır. Hâlbuki temsil yetkisine ilişkin vekâletnamede açık bir hüküm olmadığı sürece vekilin kendi borcu için müvekkilinin taşınmazı üzerinde kendi alacaklısı lehine ipotek tesis etmesi mümkün değildir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da konuya ilişkin bir kararında aynen şu sonuca varmıştır(4):

“ … vekilin borçları için müvekkilin, malları üzerinde tasarruf yetkisi veren bir kayıt vekalet münasebetinin dışında bir muameleye taalluk eder. Bu itibarla bu kabil kayıtların hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve sarih olması lazımdır. … Yukarıda izah edildiği gibi vekâlet müvekkil, nam ve hesabına yapılacak muamele ve tasarruflara taalluk edeceği cihetle, mevcut ipotek etme yetkisinin de, müvekkil nam ve hesabına yapılacak ipotek için olduğunu ve müvekkile matuf ve muzaf bulunduğunu kabul eylemek iktiza eder. Aksine olarak özel dairenin görüşü gibi, ifadenin umumi ve salahiyetin takyit edilmemiş olduğu mülahaza ve mütalaası ile, vekilin borçları için de, müvekkilin mallarının ipotek edilebileceği yetkisini tanımak, hukuki esaslara ve vekaletin maksat ve gayesine uygun düşmeyen geniş bir tefsir tarzı olur. Kaldı ki, alınacak para karşılığı denilmek suretiyle verilen yetkide ancak müvekkil hesabına alınacak para için verilmiş ve bu hususa hasredilmiştir. Bu itibarla vekâletnamede sözü edilen yetki müvekkil nam ve hesabına yapılacak muamelelere taalluk edip işbu vekâletname ayrıca vekil lehine ipotek yapılabileceğine ilişkin bir kayıt ve sarahatı tazammun etmediğinden mahkemenin ısrar kararı kabul ve kanuna uygundur. … ”

Tüm bu açıklamalar ışığında tekrar vurgulamak gerekirse davalı vekil E.B. davacıların (müvekkillerinin) taşınmazları üzerinde kendi borcu için ipotek tesis etmek konusunda yetkilendirilmiş değildir. Vekil, müvekkillerinin taşınmazları üzerinde kendi borcu için Ü.A. lehine ipotek tesis ederek kendisine tanınan temsil yetkisinin sınırlarını aşmıştır dolayısıyla davacıların taşınmazları üzerinde kurulan ipotek geçersizdir.

2. İpotek Senedi Alacağın Varlığını İspat Edebilir mi?

Türk Medenî Kanununda düzenlenen taşınmaz rehni türlerinden birisi de ipotektir. İpotek hakkı, alacaklıya ipotekle teminat altına alınan borcun vadesinde ifa edilmemesi hâlinde, ipotek konusu taşınmazın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla satılmasını talep etme ve böylece alacağı tahsil etme imkânını sağlayan bir haktır.

İpotek hakkının geçerli olabilmesi için her şeyden önce geçerli bir alacağa ihtiyaç vardır. Bu alacak hakkı sözleşmeden doğabileceği gibi, haksız fiilden veya sebepsiz zenginleşmeden de doğmuş olabilir. Önemli olan geçerli bir alacağın varlığıdır. Bu durum, ipotek hakkının ferî bir hak olmasının bir sonucudur. Bu hususu konuya ilişkin monografik çalışmamda aynen şu ifadelerle açıklamıştım(5):

“ … İpotek hakkı da, diğer rehin hakları gibi, güvence altına aldığı alacağa bağlı (fer’i) nitelikte bir teminattır; dolayısıyla geçerliliği de teminat altına aldığı alacağın geçerliliğine bağlıdır. … ”

Doktrinde Akipek / Akıntürk de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(6):

“ … İpotek hakkı fer’i bir taşınmaz rehnidir. Yani varlığı ve sona erişi bakımından alacak hakkına bağlıdır. İpoteğin hukuki sebebini bir sözleşme veya kanunun bir hükmü oluşturur. Alacağın ortadan kalkmasıyla birlikte ipotek hakkı da son bulur. … ”

İpotek hakkının fer’i niteliği gereği, borç hiç doğmamış veya sonradan herhangi bir sebeple sona ermişse, ipotek geçersizdir. Borç hiç doğmamış olmasına veya sonradan sona ermiş olmasına rağmen, ipotek hakkı tapu kütüğünde varlığını (şeklen) sürdürüyorsa, bu hâlde taşınmaz maliki, alacaklıdan tapu kütüğündeki ipotek kaydını terkin ettirmesini talep edebilir. Zira TMK.m.883 hükmü aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

Alacak sona erince ipotekli taşınmazın maliki, alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebilir.”

Somut olayda da davacı, ipoteğin teminat altına aldığı alacağın hiç doğmadığını, dolayısıyla tescil edilen ipotek hakkının terkinini talep etmektedir. Tereddüt edilen husus ise, tek başına ipotek senedinin, borcun varlığının ispatı bakımından yeterli kabul edilip edilemeyeceği hususudur. Hemen belirtelim ki, TMK.m.882/f.2 hükmü, tek başına ipotek senedinin alacağın varlığının ispatı bakımından yeterli olmayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Zira anılan hüküm aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

Tapu memuru istem üzerine alacaklıya ipoteği gösteren bir belge verir. Sadece tescilin yapıldığını ispata yarayan bu belge kıymetli evrak niteliği taşımaz.”

Hükmün bu düzenlemesinden de açıkça anlaşıldığı üzere, ipotek tescil belgesi sadece tescilin yapıldığını ispata yarayan bir belgedir. Yoksa bu belge asıl borç - alacak ilişkisini ispata elverişli değildir. Bu sonuç Yargıtay uygulamasında ve doktrinde de ittifakla kabul edilmektedir.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi konuya ilişkin bir kararında bu hususta aynen şu içtihatta bulunmuştur(7):

“ … bir alacağı temin etmek üzere konulan ipotek, alacağın varlığını belgelemez. Alacak, ipotekten bağımsızdır. Alacağın doğumu, muaccel olması veya son bulması kendi özel kurallarına tabidir. Başka bir deyişle, kendisini temin etmek için bir ipotek kurulmasaydı, hangi sözleşme ve kanun hükümlerine tabi olacak idi ise, ipotekle temin edildikten sonra da (zamanaşımı hariç) aynı hükümlere bağlı kalır. Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından alacaklıya verilen onaylı ipotek belgesi alacağın varlığını ve miktarını kanıtlamaz.

 

 Somut olayda da; davalı Zeyni lehine konulan 25.2.2005 tarihli ipoteğin, davacının davalıdan almış olduğu, 500.000 YTL nedeniyle konulduğu, davacının resmi senet ile sabit olan borcundan dolayı ipoteğin kaldırılmasını isteyemeyeceği iddia edilmiş ise de; … dosya kapsamı ile ipotek senedinin dayanağını oluşturan karz ilişkisinin bulunmadığı sabit olup, ipoteğin, ancak geçerli bir alacağı teminatı altına alması mümkün olabileceğinden, davanın kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmiş olması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. … ”

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin bir başka kararında da aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

“ … Davacı, davalıdan alınacak borç paranın teminatı olmak üzere taşınmazı üzerine ipotek konulduğunu ancak, ipotek nedeni olan 16 milyar Lira alınmadığı halde, davalı tarafından kötü niyetli olarak icra takibine geçildiğini ileri sürerek, borçlu olmadığının tespiti ile ipoteğin kaldırılmasını, ayrıca % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesi isteminde bulunmuştur.

 

 Dava konusu ipoteğe ilişkin akit tablosu incelendiğinde, davacının alacağı 16 milyar Liraya karşılık, alacaklı davalı lehine, davacıya ait taşınmaz üzerine teminat ipoteği konulduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla doğmamış bir borç için ipotek konulmuştur. Anılan ipotek, teminat ipoteği olup, aynı zamanda üst sınır ipoteğidir. Davalı yan ipoteğe konu 16 milyar Liranın davacıya ödendiğini kanıtlayamamıştır. Bu nedenle, davacının borçlu olmadığının tespiti ile ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesinde bir usulsüzlük görülmemiştir. … ”

Konuya ilişkin monografik çalışmamda da bu mesele hakkında Yargıtay uygulaması ve doktrindeki görüşlere paralel olarak aynen şu açıklamalarda bulunmuştum(8):

“ … Malik, taşınmazı üzerinde ister kendi borcu için isterse bir üçüncü kişinin borcu için ipotek tesis etmiş olsun, her iki durumun da borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisine bir etkisi yoktur. Bir diğer söyleyişle, ipoteğin tapu siciline tescil edilmiş olması alacağı doğurmayacağı gibi alacağın varlığı bakımından bir delil de meydana getirmeyecektir. Dolayısıyla alacaklı, ipotekli taşınmazın cebri icra yoluyla açık artırma suretiyle paraya çevrilmesini talep edecekse ipotekle teminat altına alınan (temel) borç ilişkisinden doğan alacağını ayrıca ispat etmek zorunda kalacaktır. … ”

Doktrinde Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemir de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(9):

“ … İpoteğin doğumu için yapılması gerekli tescilin alacaklı ile borçlu arasındaki temel borç ilişkisine bir etkisi yoktur. Tescil, alacağı doğurmaz ve alacağın varlığı için bir delil olamaz. Tescil ancak rehinli alacaklının ayni hakkının varlığına bir delil teşkil eder ve bu hususta bir karine yaratır.

 Medeni Kanun m.882/f.2’ye göre, tapu memuru rehinli alacaklının talebi üzerine ipoteği gösteren bir belge verir veya rehin sözleşmesine ipoteğin tescil edildiğini kaydeder. Bu belge de alacağın doğmasına yol açmaz. Verilecek belgenin kıymetli evrak niteliğini kazanması söz konusu değildir. “İpotek Belgesi” nin görevi, sadece rehinli alacaklı lehine bir ipoteğin tescil edilmiş olduğuna delil teşkil etmektir. İpotek belgesi alacak üzerinde herhangi bir etki yapmaz. Alacağın varlığı veya miktarının ispatı için bir ispat vasıtası teşkil etmez. … ”

Bu hususa ilişkin olarak doktrinde Mustafa Reşit Karahasan da aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(10):

“ … Tapu kütüğündeki ipoteğe ilişkin tescil, rehin hakkının doğması için zorunlu olmakla birlikte, alacak hakkının varlığı ve tutarı yönünden bir kanıt (delil) ya da karine niteliği taşımaz. Tescil, alacağı doğurmadığı ve kanıtlamadığı için, alacağın, ayrıca kanıtlanması (ispat edilmesi) gerekir. … ”

Yine doktrinde Bülent Köprülü / Selim Kaneti ye göre de(11):

“ … Tapu kütüğündeki ipoteğe ilişkin tescil, alacak hakkının varlığı veya tutarı hakkında herhangi bir karine veya delil teşkil etmez.

Doktrinde Kemal Tahir Gürsoy / Fikret Eren / Erol Cansel de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(12):

“ … İpoteğin kurulmasından sonra, tapu sicil memuru tarafından alacaklıya verilen ipotek belgesi kıymetli evrak niteliği taşımaz; alacağın mevcudiyetini de belgelemez. Yalnız ipoteğin kurulmuş olduğunu doğrular, MK. 797 II, TSN md. 66; İİK. md 148. … ”

TMK.m.882/f.2 hükmü, mevcut Yargıtay uygulaması ve doktrindeki oybirliği ile benimsenen ilkeler ışığında ipotek senedinin tek başına alacağı ispat etmeyeceği hususunda kuşku yoktur. Alacaklı olduğunu iddia eden kişi, ipotek senedinden başka HMK.m.200 hükmünün öngördüğü ispat kuralları çerçevesinde alacağını ispat etmek durumundadır. Aksi hâlde, ipotek hakkının ferî niteliği gereği, tapu kütüğüne tescil edilmiş ipotek hakkının terkini gerekir.

Somut uyuşmazlıkta da davalılar, ipotek borçlusu görünen davacılar ile davalı Ü.A. arasında bir borç ilişkisinin bulunduğunu ispat edememişlerdir. Bilakis davalıların kendi beyanları davacıların vekili E.B.’nin davacılara ait taşınmaz üzerinde davalı Ü.A. lehine tesis ettiği ipoteğin bizzat E.B.’nin Ü.A.’ya olan borcunu teminat altına almak için kurulduğunu ortaya koymuştur. Hâlbuki davacılar tarafından vekil E.B.’ye verilen vekâletnamede vekilin müvekkillerinin taşınmazı üzerinde kendi borcunu teminat altına almak için üçüncü kişiler lehine ipotek tesis etmesi konusunda herhangi bir temsil yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla vekil tarafından kurulan ipotek geçersizdir.

Tekraren vurgulamak gerekir ki ipotek resmi senedindeki ifade davacıların davalı Ü.A.’ya borçlarının bulunduğunu ispatlayan bir husus değildir. İpotekli alacaklı, ipotekle teminat altına alınan alacağının mevcudiyetini ispatlamak durumundadır. Hâlbuki dosya içinde tapuda ilk ipotekli alacaklı görünen Ü.A.’nın davacılardan alacaklı olduğunu gösteren hiçbir delil yoktur.

 

III. TMK.m.1023 Alacağı Devralanın İyiniyetini Korur mu?

Tapu siciline güveni koruyan TMK.m.1023 aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”

Bu hüküm uyarınca tapu siciline iyiniyetle güvenerek mülkiyet veya başkaca bir aynî hak kazanan kimsenin iyiniyeti korunur ve kişi hakkın sahibi olur. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki, bu kural ipotek hakkının iyiniyetle kazanılması bakımından her zaman geçerli değildir. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere, ipotek hakkının geçerli olabilmesi için, her şeyden önce geçerli bir alacağın bulunması zorunludur. Geçerli bir alacak var olmamasına rağmen tapu kütüğüne bir ipotek hakkı tescil edilmiş olsa dahi, bu hakkın iyiniyetle kazanılması mümkün değildir.

Konuya ilişkin monografik çalışmamda bu mesele hakkında aynen şu açıklamalarda bulunmuştum(13):

 “ … İpotek, teminat altına aldığı alacağın geçersiz olması nedeniyle hiç doğmamış ya da başlangıçta mevcut olan alacağın sonradan ortadan kalkması nedeniyle sona ermişse ortada yeni alacaklıya devredilecek bir alacak olmadığı için, alacağın temlikine ilişkin tasarrufi işlem niteliğindeki sözleşme, BK.m.20 uyarınca, konusunun imkânsızlığı nedeniyle geçersiz olduğu için, ipoteğin de iyi niyetle kazanılması (iktisabı) mümkün olamayacaktır. … ”

Doktrinde Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemir da bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(14):

 “ … Mevcut olmayan bir alacak için ipotek kurulmuş veya rehinli alacak sona ermiş olmasına rağmen, mevcut olmayan bu alacak devredilmişse, yeni alacaklının tapu kaydına güvenerek, alacağı ve ipoteği kazanmasına imkân yoktur. Borçlu, mevcut olmayan rehinli alacağın devri halinde, yeni alacaklıya karşı, alacağın doğmadığını, geçersiz olduğunu veya sonradan ödeme dolayısıyla sona erdiğini ileri sürebilir (TBK.m.188). Aynı şekilde teminat altına alınan alacak yoksa, alacaktan bağımsız olarak ipoteğin, tapu kaydına iyi niyetle güvenilerek kazanılması da mümkün değildir. İpoteğin amacı alacağı teminat altına almaktır. Bu yüzden de ipotek, teminat altına aldığı alacağa bağlıdır. Teminat altına alınacak bir alacak kesin olarak mevcut değilse, ipotek hakkı da, alacağa bağlılığı dolayısıyla mevcut değildir. Şekli olarak tapuda görünen tescile iyi niyetle dayanılarak, alacaktan bağımsız, kendi kendine yeterli bir ipotek kazanılamaz. Bu çeşit bir taşınmaz rehni öngörülmüş değildir. … ”

Doktrinde Gürsoy / Eren / Cansel de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(15):

“ … İpotek, alacağa bağlı ferî sınırlı ayni haktır. Eğer mevcut bir alacak için kurulmuşsa, alacağın geçerli olması gerekir. Alacak doğmamışsa, hukuki nedeni dolayısıyla batılsa (BK.19 II, 20 I), ipotek tescil edilse bile hüküm ifade etmez; paraya çevirme yetkisi vermez; buna mukabil, ipoteğin tescil edilmiş olması da alacağın geçerli olarak varlığına bir karine teşkil etmez. Bu nedenle, mevcut olmayan veya geçersiz bir alacağı temin etmek üzere kurulan ipoteğin üçüncü şahıs tarafından iyi niyetle iktisabı, ipotekli borç senedi ile irat senedinden farklı olarak böyle bir alacağı kazandırmaz. … ”

Doktrinde Mustafa Reşit Karahasan da aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(16):

“ … var olmayan bir alacak için ipotek kurulmuşsa ya da rehinli alacak sona erdiği halde var olmayan bu alacak geçirilmiş ise yeni alacaklı, tapu kaydına iyi niyetle güvenerek alacağı ve ipoteği kazanmış olmaz. Bu durumda, borçlu, BK md.167 uyarınca, alacağın doğmadığını, geçersiz bulunduğunu ya da ödeme ile sona erdiğini yeni alacaklıya karşı ileri sürebilir. Demek ki, maddi hukuk açısından temeli bulunmayan ve böyle olduğu için de biçimsel olarak tapuda görünen tescile iyi niyetle dayanılarak bir ipotek kazanılamaz. … ”

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi de konuya ilişkin bir kararında aynen şu içtihatta bulunmuştur(17):

“ … İpotek taşınmaz üzerinde teessüs eden bir rehin sistemi olup şahsi bir alacağı temin eden ayni ve fer’i bir haktır. Rehin hakkının mevcudiyeti ve şümulü, alacağın varlığı ve şümulüne bağlıdır. Alacakla teminat bir kül teşkil ettiğinden geçerli bir biçimde doğmuş alacak mevcut olmadığı takdirde, … ipotek sahih esasa dayanamadığından hak doğurmaz. Demek oluyor ki ipoteğin varlığı fer’i niteliğinden ötürü temin ettiği alacağın geçerliliğine bağlı olmaktadır.

 Medeni Yasanın 931. maddesinin(18) tapu kütüğündeki yazımları kamu güvencesinden yararlandırması, yalnız taşınmaz ipoteğinin varlığını kapsar, ipoteğin temin ettiği alacak kamu güvencesinden yararlanmaz. … ”

Doktrinde Lale Sirmen de bu hususa ilişkin olarak aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(19):

“ … Tapu kütüğünden rehne ilişkin tescil, güvence altına alınan alacağın varlığına ve geçerliliğine karine değildir. MK 1023’de düzenlenmiş olan tapu kütüğüne güven ilkesi, rehnin temin ettiği alacak bakımından uygulanmaz. Geçersiz bir alacağın, ipoteğe ilişkin tescile güvenilerek iyiniyetle kazanılması korunmaz. … ”

Bütün bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa bakıldığında şu tespitlerin yapılması gerekir. Davalı İ.O.’nun vekili, davaya cevap dilekçesinin 1 numaralı açıklamasının son paragrafında, ipotekli alacağı bedelini ödeyerek devraldığını iddia etmiştir. Hâlbuki tarafıma sunulan dosya içeriğinden anlaşıldığı üzere, davalılar alacak iddialarını kesin bir delil ile ispat edebilmiş değildir. Tam tersine dosya içindeki davalı beyanları tapu kütüğünde ipotek borçlusu görünen davacıların davalı Ü.A.’ya herhangi bir borçlarının bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Somut uyuşmazlıkta vekil vekâletnamede kendisine tanınan temsil yetkisinin sınırlarını aşarak müvekkillerine ait taşınmaz üzerinde Ü.A. lehine kendi borcu için ipotek kurmuştur. Vekilin temsil yetkisini aşarak kurduğu bu ipotek geçersizdir. İ.O.’nun bu geçersiz ipotekle teminat altına alınan alacağı iyiniyetle devraldığı dolayısıyla ipotek hakkının iktisabında iyiniyetinin korunması gerektiği yönündeki iddiası da kabul edilemez.

 

E. SONUÇ

1. İpotek belgesi ya da ipotek resmi senedi, davacıların davalılara borçlu olduğunu gösteren bir belge değildir. İpotekli alacaklı olduğunu iddia eden tarafın, alacağının mevcut olduğunu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun öngördüğü kurallar çerçevesinde ispatlamış olması gerekir.

2. Hâlbuki davalılar, davacıların Ü.A.’ya borçlu olduğunu ve tapu kütüğünde Ü.A. lehine tesis edilen ipoteğin bu borcu teminat altına aldığını ispatlayamamışlardır.

3. Kanımızca davalıların beyanları, davalı vekil E.B.’nin davacıların taşınmazı üzerinde kendi borcu için diğer davalı Ü.A. lehine ipotek tesis ettiğine işaret etmektedir. Hâlbuki davacılar, vekile verdikleri vekâletnamede ona taşınmazları üzerinde kendi borcu için ipotek tesis etme yetkisi tanımamışlardır. Dolayısıyla vekilin kendisine tanınan temsil yetkisini aşarak tapu kütüğünde ilk ipotekli alacaklı olarak görünen Ü.A. lehine kurduğu ipotek geçersizdir.

4. İpotek, teminat altına aldığı alacağa bağlı (fer’i) nitelikte bir haktır. Alacağın hiç mevcut olmaması nedeniyle geçersiz olan bir ipoteğin TMK.m.1023 uyarınca diğer davalı İ.O. tarafından iyiniyetle iktisabı da mümkün değildir.


 

BURSA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NİN KARARI

(T: 22.12.2014, E: 2013 / 421, K: 2014 / 647)

“ … Tarafların delil olarak dayandıkları kayıt ve belgeler, celp olunup dosyaya eklenmiş, ceza dosyasının uyap dokümanı celp edilmiş, davacı tanıklarının dinlenmesine karar verilmiş ise de davacı vekili son oturumda davalı tarafın ipoteği fek ettiğini, kendilerinin de ağır ceza mahkemesindeki şikâyetlerinden vazgeçtiklerini bu itibarla davalarından feragat ettiklerini, karşılıklı olarak masraf ve vekâlet ücreti talep etmediklerini beyan ve imza etmiş, ipoteğin fek edildiğine dair tapu kaydını, ibraz etmiş, davalı Ü.A. vekili ise davacı vekilinin beyanlarına katıldıklarını, ipoteğin fek edilmiş olduğunu, karşı tarafın davadan feragat etmesine de bir diyeceklerinin olmadığını, karşılıklı olarak masraf ve ücreti-i vekâlet talep etmediklerini beyan etmiş, ayrıca davacı İ.O. ve vekilinin de davacı tarafın feragate ilişkin beyanlarına karşı diyecekleri olmadığını, masraf ve ücret-i vekâlet talep etmediklerine dair uyap üzerinden dilekçe gönderdiklerini, taraf vekillerinin vekâletnamelerinde davadan feragat ve feragati kabul yetkilerinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. 6100 Sayılı HMK 3.Bölüm davaya son veren taraf işlemleri başlıklı 307 ve müteakip maddelerinde davadan feragat hususu düzenlenmiş olup feragatin “feragat davacının talep sonucuna kısmen veya tamamen vazgeçmesi olup feragatin karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği, feragat ve kabulün kesin hüküm gibi sonuç doğuracağı yolundaki düzenlemeler nazara alınarak davanın vaki feragat nedeni ile reddine, taraflarca karşılıklı olarak masraf ve ücreti-i vekâlet talep edilmediğinden taraflar lehine masraf ve ücrete hükmedilmesine yer olmadığına, yapılan masrafların tarafların kendi üzerinde bırakılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- Vaki feragat nedeniyle davanın REDDİNE,

(…)

Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, diğer tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal sürede ilgili Yargıtay dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup tefhim kılındı.”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


* Bu hukukî mütalaa 10.02.2014 tarihinde kaleme alınmıştır.

(1) Yavuz Selim Şener; Türk Hukukunda İpotek ve Uygulaması, İstanbul, 2005, s: 59 - 60.

(2) Haluk Tandoğan; Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C: 2, İstanbul, 1989, s: 401.

(3) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

(4) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, T: 04.04.1962, E: 1961 / 1-127, K: 1962 / 36 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

(5) İlhan Helvacı; Eski Medenî Kanunumuzla Karşılaştırmalı Olarak Türk Medenî Kanununa Göre Sözleşemeden Doğan İpotek Hakkı, İstanbul, 2008, s: 287.

(6) Jale Akipek / Turgut Akıntürk; Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s: 786.

(7) Yargıtay 14. HD., T: 04.04.2006, E: 2005 / 10091, K: 2006 / 3931 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası).

(8) Helvacı, age, s: 288-289.

(9) M. Kemal Oğuzman / Özer Seliçi / Saibe Oktay-Özdemir; Eşya Hukuku, İstanbul, 2012, s: 943.

(10) M. Reşit Karahasan; Yeni Türk Medenî Kanunu, Eşya Hukuku, C: 2, İstanbul, 2007, s: 240.

(11) Bülent Köprülü / Selim Kaneti; Sınırlı Aynî Haklar, İstanbul, 1982-1983, s: 377.

(12) Kemal Tahir Gürsoy / Fikret Eren / Erol Cansel; Türk Eşya Hukuku, Ankara, 1978, s: 1099.

(13) Helvacı, age, s: 134.

(14) Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemir, age, s: 945.

(15) Gürsoy / Eren / Cansel, age, s: 1100.

(16) Karahasan, age, s: 242.

(17) Yargıtay 14.HD., T: 20.06.1974, E: 1749, K: 1722 için bkz. Karahasan, age, s: 242 – 243.

(18) Bu hüküm TMK.m.1023’e tekabül etmektedir.

(19) Lale Sirmen; Eşya Hukuku, 2013, Ankara, s: 683.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X