26. MOTORLU ARAÇLARIN DEVRİ ve REHNİ

• Motorlu Araçların Sicile Tescil Kuralı ve İstisnaları • Motorlu Araçların Devrinin Tabi Olduğu Şekil Şartı ve İstisnaları • Sicile Tescil Edilmemiş Motorlu Araçların Mülkiyetinin Nakli • Taşınır Zilyetliğinin Nakli • Veresiye Satışın Unsurları ve Tacir Sıfatına Sahip Alıcının Temerrüdü Hâlinde Uygulanacak Hükümler • Taşınır Mülkiyeti Nakledilmeden Zilyetliğin Devredilmesinin Doğurduğu Riskler • Mülkiyeti Muhafaza Kaydı ile Satış • Satış Bedeli Alacağının Temlikinde Alacağın Kapsamı ve Borçlunun Savunma İmkânları • Teslime Bağlı Taşınır Rehninin Kuruluşu

HUKUKÎ MÜTALAA*

İstanbul Barosu üyesi Sayın Av. A. T. tarafıma başvurarak aşağıdaki soruların yanıtlanmasını talep etmiştir.

1. Satıcı (üretici), maliki olduğu trafik siciline tescil edilmemiş traktörlerin mülkiyetini bayi ile yaptığı satış sözleşmesi çerçevesinde satış bedelini tümüyle tahsil etmeden bayiye devredebilir mi?

Bu durumda satıcının (üreticinin), alıcının temerrüdü hâlinde sözleşmeden dönme hakkını saklı tutmuş olması ona ne gibi hak ve yetkiler sağlar? Mülkiyet naklinin yaratacağı riskler ve hukukî sonuçlar nelerdir?

2. Satıcı (üretici) maliki olduğu trafik siciline tescil edilmemiş traktörlerin mülkiyetini peşinen bayiye devretmeyip, traktörleri sadece sergilemesi için bayiye teslim edebilir mi ve taraflar satış sözleşmesinde traktörlerin mülkiyetinin ancak tüm satış bedeli ödendikten sonra devredileceğini kararlaştırılabilir mi? Bu durumun yaratacağı riskler ve hukukî sonuçlar nelerdir?

3. Yukarıdaki her iki ihtimalde de satıcı (üretici), bayi ile yaptığı satış sözleşmesinden doğan alacak haklarını bir factoring şirketine devredebilir mi? Bu devrin hukukî sonuçları nelerdir?

4. Bir satım sözleşmesinde alıcının satış bedelini ödeme borcunu teminat altına almak için taşınır rehni tesis edilebilir mi? Edilirse nasıl?

AÇIKLAMALAR

A. Satım Sözleşmesiyle İlgili Değerlendirmeler

I. Motorlu Araçların Tescil Zorunluluğu ve İstisnası

Medenî Kanunumuzun 762. maddesine göre taşınır eşyanın tarifi şudur:

“Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.”

Dolayısıyla taşınır eşyayı, özüne bir zarar gelmeksizin, nitelikleri itibarıyla kendi gücüyle veya başka bir güç sayesinde bir yerden başka bir yere taşınabilen eşya olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım çerçevesinde traktörlerin de taşınır eşya olduğu hususunda herhangi bir tereddüt yoktur.

Hukuk sistemimizde taşınır mallar kural olarak herhangi bir sicile kaydedilmemektedir; ancak, kanun koyucu bazı motorlu araçlar için bir sicil tutulmasını ve araçların sicile tescilini zorunlu kılmıştır. Karayolları Trafik Kanunu m. 19 hükmüne göre kural olarak motorlu araçların ilgili sicile tescili zorunludur. Ancak, bu kurala yine aynı maddede bir takım istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalardan birisi de, motorlu araçları imal, ithal, ihraç eden veya bunları satmak için ellerinde bulunduran kimselerin ellerinde bulundurdukları süre boyunca, bu araçları sicile tescil ettirme zorunluluğundan muaf tutulması hâlidir. Bu hususu hüküm altına alan KTK.m.19’un ilgili kısmı aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Araç sahipleri araçlarını yönetmelikte belirtilen esaslara göre yetkili kuruluşa tescil ettirmek ve tescil belgesi almak zorundadırlar.

 Ancak :

 

 c) Araç imal, ithal, ihraç edenlerin ve satıcılığını yapanların, ithal, ihraç, depolama, teşhir ve satış amacıyla geçici olarak bu işlere mahsus yerlerde maliki olarak bulundurdukları motorlu araçlar.

 

 Bu hükmün dışındadır.”

Somut olayda da motorlu araçlar henüz üreticinin veya üreticiden malı tekrar satmak maksadı ile satın alan kişinin mülkiyetinde olacağı için bu motorlu araçların sicile tescil edilmeleri zorunlu değildir.

 

II. Tescil Edilmemiş Motorlu Araçların Satışı

Türk Borçlar Kanunu’nun 12. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kanunda aksi öngörülmedikçe sözleşmelerinin geçerliliği herhangi bir şekle bağlı değildir. Bu kurala şekil serbestisi denir. Hukuk sistemimizde konusu taşınır mallar olan satış sözleşmeleri için kural olarak herhangi bir şekil şartı öngörülmüş değildir. Diğer bir deyişle taşınır satışları kural olarak şekle tabi değildir. Bu kuralın bir istisnası motorlu araçlar bakımındandır. Sicile tescil edilmiş motorlu araçların satış ve devirleri resmi şekle tabidir. Gerçekten KTK. m.20/d aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır.

 Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.”

Bu hükümden de açıkça anlaşıldığı üzere, bir geçerlilik şekli olarak düzenlenen resmi şekil şartı sadece sicile tescil edilmiş motorlu araçlar bakımındandır. O hâlde, yukarıda da belirttiğimiz üzere henüz üretici veya satıcı elinde bulunan motorlu taşıtların (somut olayda traktörlerin) sicile tescil edilmesi zorunlu değildir. Dolayısıyla KTK m.20/d hükmünde öngörülen resmi şekil şartı, henüz üretici veya satıcı elinde bulunan traktörlerin satışı bakımından uygulanmaz.

Henüz sicile tescil edilmemiş motorlu araçların satışı herhangi bir geçerlilik şekline bağlı değildir. Dolayısıyla bu tip motorlu araçların satışı TBK.m.12/f.1 uyarınca herhangi bir şekle uyulmadan yapılabilir. Ancak, HMK.m.200 uyarınca değeri, 2.500 TL’yi aşan hukukî işlemlerin kural olarak senetle ispatlanması zorunludur. Bu nedenle bu tip motorlu araçların satışının da en azından adi yazılı şekilde yapılması ispat kolaylığı sağlar.

 

III. Tescil Edilmemiş Motorlu Araçlarda Mülkiyetin Nakli

1. Genel Olarak Menkul Mülkiyetinin Nakli

Hukuk sistemimizde taşınır nesnenin mülkiyetinin nakli için nesnenin zilyetliğinin devri gerekir. Zira Medenî Kanunumuzun 763. maddesinin 1. fıkrasına göre:

“Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir.”

Zilyetliğin nasıl nakledileceği hususunda da iki ihtimali zikretmek gerekir. Mülkiyeti devralacak kişi doğrudan doğruya (dolaysız) zilyet kılınabileceği gibi dolaylı olarak da zilyet kılınabilir.

Dolaysız zilyetliğin nakli Medenî Kanunumuzun 977. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre:

“Zilyetlik, şeyin veya şey üzerinde hakimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi veya edinenin önceki zilyedin rızasıyla şey üzerinde hakimiyeti kullanacak duruma gelmesi halinde devredilmiş olur.”

Hükmün bu düzenlemesine göre dolaysız zilyetliğin nakli üç şekilde karşımıza çıkar: Teslim, araçların teslimi ve zilyetlik anlaşması.

Taşınır mülkiyetinin nakli bakımından dolaysız zilyetliğin naklinin en sık rastlanan hâli teslimdir. Bununla birlikte taşınır eşya üzerinde egemenliği sağlayacak araçların teslimi mesela bir tekneyi çalıştıracak anahtarların teslimi ile de taşınır nesnenin dolaysız zilyetliğinin ve mülkiyetinin nakli mümkündür. Zilyetlik anlaşması ile dolaysız zilyetliğin nakli ise daha çok örneğin bir tarladaki ürünün tümümün veya bir tarlanın zilyetliğinin nakli gibi hâllerde görülür.

Dolaylı zilyetlik nakli ise Medenî Kanunumuzun 979. maddesinde düzenlenmiştir. Hükmün 1. fıkrasına göre

“Bir üçüncü kişi veya zilyetliği devreden, özel bir hukuki ilişkiye dayanarak zilyet olmakta devam ederse zilyetlik, teslim gerçekleşmek-sizin kazanılmış olur.”

Hükmün bu düzenlemesine göre bir taşınır nesnenin maliki onu başkasına kiralamış ve kiracıyı dolaysız zilyet kılmış olabilir. Ama bu nesnenin mülkiyetini alıcıya nakletmek isteyebilir. Bunun için nesne üzerinde kiracısı aracılığı ile sahip olduğu dolaylı zilyetliğini alıcıya devretmesi yeterlidir. Buna hukuk sistemimizde zilyetliğin havalesi denir. Aynı şekilde malik taşınır nesnenin mülkiyetini devrederken özel bir sebeple zilyet kalmaya devam edebilir; mesela sattığı malı kiralamak isteyebilir. Bu tarz bir durumda önce taşınır nesnenin mülkiyetinin nakli amacı ile alıcıya teslimi, sonra malın kullandırılabilmesi için tekrar (zilyetliği devreden eski malik) kiracıya teslimi gibi işlemleri gerçekleştirmek yerine malik, malın mülkiyetini hükmen teslim yolu ile alıcıya devredebilir. Böylece kendisi dolaysız zilyet kalırken alıcıya dolaylı zilyetlik sağlamış olur. Buna hukuk sistemimizde hükmen teslim denir.

Ayrıca her zilyetlik devri, mülkiyetin de devredildiği anlamı taşımaz. Dolaysız ya da dolaylı zilyetliğin devri yoluyla mülkiyetin geçirilebilmesi için, zilyetliğin mülkiyeti nakil amacıyla devredilmiş olması gerekir.

 

2. Özel Olarak Traktörlerin Mülkiyetinin Nakli

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya bakacak olursak:

Satış sözleşmesinin yapılmasıyla birlikte üretici (satıcı), henüz sicile tescil edilmemiş traktörlerin mülkiyetini karşı tarafa geçirmeyi, alıcı da sözleşmede kararlaştırılan bedeli satıcıya ödemeyi taahhüt eder.

Satış sözleşmesi satım konusu traktörlerin mülkiyetini alıcıya geçirmez. Satım sözleşmesine konu edilen taşınır nesnelerin mülkiyetinin nakli için satıcının nesneler üzerindeki dolaysız zilyetliğini (teslim veya araçların teslimi yoluyla) ya da dolaylı zilyetliğini (zilyetliğin havalesi veya hükmen teslim yoluyla) bayiye nakletmesi gerekir.

 

IV. Satış Sözleşmesi ve Veresiye Satış

Satış sözleşmesinde ayrıca bir vade kararlaştırılmadığı sürece karşılıklı her iki borç da sözleşmenin yapıldığı anda muaccel olur. Ancak taraflar anlaşarak her iki borç için de ayrı vadeler kararlaştırabilirler. Örneğin, tarafların, satıcının traktörlerin mülkiyetini sözleşmenin kurulduğu tarihten yedi gün sonra nakledeceği, alıcının ise traktör bedellerini traktörlerin mülkiyetinin naklinden üç ay sonra ödeyeceği hususunda anlaşması mümkündür.

Bu tip satış sözleşmeleri yani önce satıcının satım konusu nesnenin mülkiyetini alıcıya geçireceğine alıcının ise satış bedelini daha sonra ödeyeceğine dair satış sözleşmeleri “veresiye satış” olarak nitelendirilmektedir. Bu gibi hâllerde, traktörlerin mülkiyeti zilyetliğin devri anında alıcıya geçer. Diğer bir deyişle artık traktörlerin maliki alıcıdır. Onun traktörlerin satış bedelini daha sonra ödeyecek olması bu hukukî sonucu değiştirmez. Teslimle birlikte traktörler üzerinde mülkiyet hakkı kazanan alıcı, bu traktörleri istediği şekilde satabilir, bağışlayabilir, rehin verebilir, bunlar üzerinde başkaca sınırlı aynî haklar tesis edebilir; kısacası bir eşya üzerinde sıradan bir malikin hangi hakları varsa alıcı bu hakların hepsine sahip olur. Bu bağlamda traktörlerin alıcının borcu için haczedilmesi de mümkündür ve mülkiyeti nakletmiş bulunan satıcının bu hacze karşı çıkması hiçbir şekilde mümkün değildir.

Satış sözleşmesinden doğan para ödeme borcunun daha sonra muaccel olmasına rağmen ödenmemesi dahi bu sonuçları kural olarak hiçbir şekilde değiştiremez. Ancak bu ihtimale ilişkin özel bir durum hemen aşağıda ayrıca incelenecektir.

 

V. Alıcının Temerrüdü ve TBK m.235/f.3

1. Genel Olarak

Eğer satış veresiye yapılmış ve satış bedeli tümüyle ödenmeden satılanın zilyetliği ve mülkiyeti alıcıya devredilmişse, satıcının, satış bedelinin ödenmemesinden dolayı sözleşmeden dönme hakkına sahip olabilmesi için bu hakkını sözleşmede açıkça saklı tutmuş olması gerekir. Zira TBK.m.235/f.3 şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Satılanın zilyetliği satış bedeli ödenmeden alıcıya devredilmişse, alıcının temerrüdü sebebiyle satıcının dönme hakkını kullanarak satılanı geri alması, bu hakkın sözleşmede açıkça saklı tutulmasına bağlıdır.”

Satıcı satış sözleşmesinden döndüğünde dönme üzerine nasıl bir hukukî sonuç ortaya çıkacağını şu şekilde ele almak gerekir.

Hükmün bu düzenlemesinden yola çıkarak şu hususlara işaret edilmesi gerekir: Traktörlerin teslimi ile birlikte alıcı malik hâline gelmektedir. Artık satıcı mal üzerinde mülkiyet (istihkak) iddiasında bulunamaz.

Gerçekten de satıcının sözleşmeden dönme hakkını açıkça saklı tuttuğu veresiye satımlarda mülkiyet kayıtsız şartsız alıcıya geçmekte ve satış sözleşmesinden dönüldüğünde satıcı malı geri almak için sadece ve sadece alıcıya (ve varsa külli haleflerine, örneğin bir birleşme veya devralma söz konusu ise satıcının işletmesinin birleştiği veya satıcının işletmesini devralan işletmeye) karşı ileri sürebileceği nispi bir hak elde etmektedir. Eğer alıcı, henüz satıcı sözleşmeden dönme hakkını kullanmadan önce traktörlerin mülkiyetini üçüncü kişilere satmış ve mülkiyetini devretmiş ise veya bu malları üzerinde rehin veya sair sınırlı aynî haklar kurmuşsa satıcının sözleşmeden dönerek malın mülkiyetinin kendisine iadesini üçüncü kişilerden talep etmesi mümkün olamaz. Aynı şekilde satıcı sözleşmeden dönse bile üçüncü kişiler lehine kurulan rehin veya sınırlı aynî hakların kaldırılmasını da talep edemez, bunlara katlanmak zorundadır. Yine mallar alıcının borcu için haczedilmiş ise satıcının sözleşmeden dönmesi üçüncü kişilerin bu mallar üzerine koydurduğu haczi etkilemez.

Ayrıca TBK m.235/f.3’te öngörülen dönme hakkı, sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olsa bile alıcının iflas etmesi hâlinde kullanılamaz. Yani, satıcı, satış bedeli ödenmezse sözleşmeyi geçmişe etkili olarak feshetme hakkını TBK.m.235/f.3 uyarınca saklı tutmuş olsa bile, alıcının iflası üzerine bu hakkını kullanamaz. Bu hususu öngören İİK.m.199 aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“İflasın açılmasından evvel borçluya bir mal satıp teslim eden satıcı fesih ve geri almak hakkını açıkça muhafaza etmiş olsa bile, akti feshedemez ve sattığını geri alamaz.”

 

2. Bazı Özel Hükümlerin Değerlendirilmesi

Türk Borçlar Kanunu taksitle satış (TBK.m.253-263) ve ön ödemeli taksitle satış sözleşmelerini düzenlemiştir (TBK.m.264-273). TBK.m.272’ye göre Kanunun ön ödemeli satımlara ilişkin 264 ila 271 inci maddelerinin ticari satımlarda uygulanması mümkün değildir. TBK.m.263’e göre ise kanunun taksitle satışa ilişkin hükümlerinden m.259/f.2, m.260/f.1 ve m.261 alıcının tacir sıfatıyla hareket ettiği veya malın bir ticari işletmenin ihtiyacı ya da mesleki amaçlarla satın alındığı durumlarda da uygulama alanı bulur.

TBK.m.259/f.2 şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Alıcı taksitleri ödemede temerrüde düşerse satıcı, muaccel olmuş taksitlerin veya geri kalan satış bedelinin tamamının bir defada ödenmesini isteyebilir ya da sözleşmeden dönebilir. Satıcının geri kalan satış bedelinin tamamını isteyebilmesi veya sözleşmeden dönebilmesi, ancak bu hakkı açık biçimde saklı tutmuş olmasına ve alıcının kararlaştırılan satış bedelinin en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya en az dörtte birini oluşturan bir taksidi ya da en son taksidi ödemede temerrüde düşmüş olmasına bağlıdır. Ancak, satıcının dönme dolayısıyla isteyebileceği miktar, ödenmiş olan taksitler tutarına eşit veya daha fazla ise satıcı sözleşmeden dönemez.”

TBK.m.260/f.1 şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Satıcı, alıcının taksitleri ödemede temerrüde düşmesi sebebiyle satılanın alıcıya devrinden sonra sözleşmeden dönerse, her iki taraf aldığını geri vermekle yükümlüdür. Satıcı, ayrıca hakkaniyete uygun bir kullanım bedeli ve satılanın olağandışı kullanılması sebebiyle değerinin azalması hâlinde tazminat da isteyebilir. Ancak satıcı, sözleşme zamanında ifa edilmiş olsaydı elde edecek olduğundan fazlasını isteyemez.”

TBK.m.261 de şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Hâkim, temerrüde düşen alıcının borçlarını ödeyeceği konusunda güvence vermesi ve satıcının da bu yeni düzenleme dolayısıyla herhangi bir zararının söz konusu olmaması koşuluyla, alıcıya ödeme kolaylıkları sağlayabilir ve satıcının satılanı geri almasını yasaklayabilir.”

Görüldüğü üzere TBK.m.259/f.2 ile m.260/f.1 yukarıda incelediğimiz TBK.m.235/f.3 hükmüne özellikle satıcının dönme hakkının açıkça saklı tutulması şartı ve satıcının alıcının temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönme üzerine mülkiyetin iadesine ilişkin talep hakkının nispi niteliği bakımından oldukça paraleldir.

Tarafıma yöneltilen sorular bakımından özellikle dikkati çeken hüküm ise TBK.m.261’dir. Zira bu hükme göre tacir sıfatını haiz bir alıcı temerrüde düşmesine rağmen mahkemeye müracaat edebilmekte ve teminat göstererek ve satıcının herhangi bir zarara uğramayacağını ortaya koyarak kendisine ödeme kolaylıkları gösterilmesini ve satıcının malı geri almasının yasaklamasını talep edebilmektedir.

 

3. Mülkiyeti Muhafaza Kaydı ile Satış

Kanun koyucu, veresiye satım sözleşmelerinde mülkiyetin alıcıya peşinen naklinin satıcı bakımından getirdiği riskler ve satıcının alıcının temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönmesi üzerine satılanın iadesine ilişkin talebinin nispi niteliği yani satıcının bu hakkını herkese karşı ileri sürememesi nedeniyle mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış müessesesini düzenleme ihtiyacı hissetmiştir. Mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışlarda şeyin mülkiyeti teslime rağmen alıcıya geçmemektedir mülkiyetin nakli satış bedelinin tümüyle ödenmesi geciktirici şartına bağlanmaktadır. Medenî Kanunumuzun “taksitle satış” kenar başlığını taşıyan 765. maddesi şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hükümlere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir.”

Ancak mülkiyeti saklı tutma anlaşması için Medenî Kanunumuzda özel bir şekil kuralına yer verilmiştir. TMK.m.764/f.1 şu şekildedir:

“Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı ancak resmi şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel sicile kaydedilmesiyle geçerli olur.”

Mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışlara uygulamada sıklıkla rastlandığını söylemek mümkün değildir. Zira sözleşmenin noterde düzenlenmesi noter harçlarının ve damga vergisinin ödenmesi gibi yükümlülüklerin doğmasına neden olmakta, bu yükümlülükler de genellikle satıcılar tarafından alıcılara yüklendiği için satım konusu nesnenin satış bedelinin artmasına sebep olmaktadır.

 

B. Traktörlerin Zilyetliğinin Bayiye Naklinin Riskleri

Satıcı ile bayi arasındaki satım sözleşmesinde taraflar satım konusu nesnenin mülkiyetinin ancak tüm satış bedeli ödendiğinde bayiye geçirileceği hususunda anlaşmış olabilirler. Bu durumda satıcının nesnenin mülkiyetinin bayiye nakli hususundaki borcu ancak satış bedelinin tümüyle ödenmesi hâlinde muaccel olacaktır. Ancak bu durumda traktörlerin zilyetliğinin bayiye nakledilmesine ve bayinin bu traktörleri emanet alan sıfatıyla sergilemesine de herhangi bir engel yoktur.

 

I. Traktörlerin İyiniyetli Üçüncü Kişilere Satış ve Devri

Medenî Kanunumuzun 988. maddesine göre:

“Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur.”

Benzeri bir hükme Medenî Kanunumuzun 763. maddesinin 2. fıkrasında da yer verilmiştir:

“Bir taşınırın zilyetliğini iyi niyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hallerde o şeyin maliki olur.”

Traktörlerin üretici tarafından bayiye teslim edilmesi onu traktörler üzerinde emin sıfatıyla zilyet kılar. Eğer bayi bu malı üçüncü kişilere satmaya kalkışır ve malı üçüncü kişiye teslim ederse ve üçüncü kişi de iyiniyetli ise (TMK.m.3) bir diğer söyleyişle bayinin traktörler üzerinde tasarruf yetkisi olmadığını bilmiyorsa ve (somut olayda gösterilmesi gereken objektif özeni göstermesine rağmen) bilmesi gerekmiyorsa, üçüncü kişi traktörlerin mülkiyetini kazanır ve üretici iyiniyetli üçüncü kişiye karşı herhangi bir talepte bulunamaz. Ancak, satıcı uğradığı zararın giderilmesi için bayiye karşı tazminat davası açabilir.

 

II. Traktörlerin İyiniyetli Üçüncü Kişilere Rehni

Medenî Kanunumuzun 939. maddesinin 2. fıkrası aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Rehnedende tasarrufta bulunma yetkisi olmasa bile, rehin konusu taşınıra iyiniyetle zilyet olan kimse, zilyetlik hükümlerine göre edinimi korunduğu ölçüde rehin hakkı kazanır.”

Dolayısıyla durum bayinin kendisine aslında sergilemesi için teslim edilen traktörler üzerinde kendisinin veya bir başka kişinin borcu için iyiniyetli üçüncü kişi lehine rehin tesis etmesi durumunda da aynıdır. Yani üçüncü kişinin iyiniyeti koruma görür. Şöyle ki: Bayi kendisine teslim edilen traktörü üçüncü kişi alacaklıya rehin vermek amacıyla teslim ederse ve üçüncü kişi alacaklı iyiniyetliyse (TMK.m.3) bir diğer söyleyişle bayinin bu traktör üzerinde rehin tesis etmesi için gereken tasarruf yetkisine sahip olmadığını bilmiyorsa ve (somut olayda gösterilmesi gereken objektif özeni göstermesine rağmen) bilmesi gerekmiyorsa, bu traktör üzerinde rehin hakkına sahip olur. Bu durumda üretici, iyiniyetli üçüncü kişi rehinli alacaklıdan herhangi bir talepte bulunamaz. Üretici, rehinli alacaklı iyiniyetli üçüncü kişinin rehin hakkına katlanmak zorundadır. Yani borçlunun borcunu ödememesi üzerine alacaklı rehin konusu traktörün cebri icra yoluyla paraya çevrilmesini talep edebilir.

 

III. Traktörlerin Bayinin Zilyetliğindeyken Çalınması

Mülkiyeti bayiye ait olan traktörler bayinin zilyetliğindeyken çalınacak olursa çalan kimseye karşı gerek malik (asli dolaylı zilyet) gerekse bayi (dolaysız zilyet) her zaman taşınır davası açma hakkına sahiptir.

Çalan kimse, taşınır malı bir üçüncü kişiye devreder ve bu üçüncü kişi iyiniyetli olursa, malın iadesi bu üçüncü kişiden de istenebilir. Ancak kanun iyiniyetli üçüncü kişiye yöneltilecek bu dava hakkını beş yıllık bir süreye tabi tutmuştur. Bu hususu hüküm altına alan TMK.m.989/f.1 hükmü aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.”

Ancak, taşınır davası süresi içinde açılmakla beraber, üçüncü kişi, bu malı açık arttırmadan, pazardan veya benzeri eşya satan bir kişiden satın almış ise aleyhine açılan davada ödediği bu satış bedelinin kendisine ödenmesini talep edebilir. Bu hususu hüküm altına alan TMK.m.989/f.2 hükmü aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyiniyetle edinilmiş ise; iyiniyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir.”

Malı çalan kimseden, malı edinen kimse iyiniyetli değilse, taşınır davası hiçbir süre sınırına tabi olmadan her zaman açılabilir ve davalı bu mal için bir bedel ödemiş olsa bile kendisine bu bedelin ödenmesini talep edemez.

 

C. Satış Sözleşmesinden Doğan Alacak Haklarının Devri

I. Genel Olarak

Alacağın temliki TBK.m.183-194 arasında düzenlenmiştir. Alacağın temliki, devredenle devralan arasında yapılan tasarruf işlemi niteliğindeki bir sözleşme ile alacağın, devredenin malvarlığından devralanın malvarlığına geçirilmesidir. TBK.m.184 uyarınca alacağın temliki sözleşmesinin geçerli olması yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.

 

II. Devredilen Alacak Hakkının Kapsamı

Alacağın temlikiyle birlikte, temlik edilen alacak, temlik edenin malvarlığından temlik alanın malvarlığına intikal eder. Diğer bir deyişle alacağın temliki, bir tasarruf işlemidir. Bunun sonucu olarak, temlikten sonra artık eski alacaklı, sahibi olmadığı alacak üzerinde tasarruf edemez. Alacağı tahsil edemeyeceği gibi, borçluyu ibra edemez, bu alacağı başka bir şahsa temlik edemez. Buna karşılık alacağı devralan, alacak hakkına sahip olduğu için, alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olur. Alacağı borçludan tahsil edebilir; borçluyu ibra edebilir veya alacağı bir üçüncü şahsa temlik edebilir.

Alacağın temliki ile birlikte, alacağa ilişkin bazı rüçhan hakları ile bu alacağa bağlı haklar da devralana geçer. Bu hususu hüküm altına alan TBK.m.189 hükmü aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer.

 Asıl alacakla birlikte işlemiş faizler de devredilmiş sayılır.”

Rüçhanlı haklardan maksat, önceki alacaklının şahsına özgü olmayan imtiyazlardır. Bunlar özellikle cebri icra hukukunda bir alacaklıya başka alacaklılar karşısında öncelik sağlayan haklardır.

Rüçhan haklarından başka alacağın devriyle birlikte, alacağı bağlı olan teminatlar, işlemiş ve fakat henüz tahsil edilmemiş faizler ve yenilik doğuran haklar da temlik alana geçer.

Alacağı teminat altına almak için taşınır rehni, taşınmaz rehni (ipotek) tesis edilmişse, kefalet verilmişse – ki bunlar teminat altına aldıkları alacağa bağlı haklardır – alacağın devri ile birlikte yeni alacaklı bu teminatlardan kendiliğinden yararlanır.

Ayrıca, henüz işlememiş faizler yeni alacaklının malvarlığında doğacakları gibi, işlemiş fakat henüz ödenmemiş olan faiz alacakları da temlik edilen asıl alacakla birlikte devralana geçer. Ancak tarafların anlaşmasıyla işlemiş faizlerin temlik anlaşması dışında tutulması mümkündür.

 

  III. Borçluya Tanınan Savunma İmkânları

Alacağın temliki işlemi geçersiz ise borçlu, alacağı devraldığını ileri süren kişiye karşı temlikin geçersiz olduğu savunmasında bulunabilir. Örneğin, temlikte taraflardan birinin fiil ehliyeti bulunmadığı, temliki yapan alacaklının tasarruf yetkisinin bulunmadığı, temlikte şekle uyulmadığı, alacağın temlik edilemeyecek bir alacak olduğu savunmaları geçersizlik sebepleridir.

Ancak, taraflarca kararlaştırılan alacağın temlik edilemeyeceği şartı alacağa ilişkin senette belirtilmemişse borçlu, alacağın temlik edilemeyeceği savunmasını alacağı bu senede güvenerek devralan yeni alacaklıya karşı ileri süremez.

Alacağın temlikine ilişkin temel prensip, alacağın temlikiyle borçlunun durumunun ağırlaştırılamamasıdır. Alacak temlik edilenin malvarlığında ne hâlde ise, devralanın malvarlığına o hâlde intikal ettiği için, borçlu alacakla ilgili savunmaları alacağı devralmış olan kimseye karşı da ileri sürebilir. Bu husus TBK.m.188/f.1 hükmünde aynen şu şekilde ifade edilmiştir:

 “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir.”

Alacakla ilgili itirazlar, alacağın doğmadığı veya sona erdiğine dayanabilir. Alacağın dayandığı borç ilişkisinin geçersizliğine, geciktirici şartın gerçekleşmediğine, borcun ifa, ibra, takas gibi bir sebeple sona ermiş olduğuna ilişkin itirazlar böyledir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, alacak üçüncü kişiye temlik edilmiş olmasına rağmen, eğer borçlu devri öğrendiği sırada devredene karşı henüz muaccel olmamış bir alacak hakkına sahipse ancak bu alacak devredilen alacaktan daha önce veya onunla aynı anda muaccel olacaksa borçlu devri öğrendikten sonra kendi alacağı muaccel olunca takas hakkını alacağı devralana karşı kullanabilir. Bu hususu hüküm altına alan TBK.m.188/f.2 aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir.”

 

D. Satış Bedelinin Teminatı İçin Rehin Kurulması

Satıcı, alıcının satış bedelini ödememesi ihtimaline binaen teminat tesis edilmesini isterse borçlu veya bir üçüncü kişi kural olarak kendilerine ait olan taşınır mallar üzerinde satıcı (alacaklı) lehine rehin tesis edebilir.

Hukuk sistemimizde bir taşınır nesne üzerinde rehin tesisi için öncelikle rehin veren ile rehin alan arasında bir rehin sözleşmesi gerekir. Bu sözleşme herhangi bir geçerlilik şartına tabi değildir. Bununla birlikte ispatla ilgili hukukî sorunlarla karşı karşıya kalınmaması için böyle bir sözleşmenin yazılı şekilde yapılması isabetli olur. Ancak, alacaklının rehin sözleşmesi ile birlikte rehin hakkını kazanması mümkün değildir. Bunun için rehin konusu nesnenin kural olarak rehinli alacaklıya teslim edilmesi gerekir. Zira Türk Medenî Kanunu’nun 939. maddesi aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Kanunda öngörülen ayrık durumlar dışında taşınırlar, ancak zilyetliğin alacaklıya devri suretiyle rehnedilebilir.

Hükmün aradığı en önemli husus şudur: Rehin konusu nesne üzerinde rehin verenin dolaysız zilyetliği sona erdirilmelidir. Ancak rehinli alacaklının rehin konusu nesneye mutlaka dolaysız zilyet kılınması şart değildir. Rehinli alacaklı rehin konusu nesneye dolaylı zilyet de olabilir. Bu son ihtimalde önemli olan hemen yukarıda da belirttiğimiz üzere rehin verenin dolaysız zilyetliğinin sona erdirilmesidir.

Mal üzerinde başka bir kişi araya girmeksizin hâkimiyet sahibi olan kişiye dolaysız zilyet denir. Rehin maksadıyla, dolaysız zilyetliğin devri, rehin konusu malın teslimi suretiyle olabileceği gibi, mal üzerinde hâkimiyet sağlayan araçların, rehinli alacaklıya veya temsilcisine teslim edilmesiyle de olabilir.

Teslimle birlikte, rehin verenin dolaysız zilyetliğine son verilmektedir. Teslim yoluyla rehin hakkının doğabilmesi için, teslimin rehin hakkı kurmak niyetiyle yapılması şarttır. Buna rehin zilyetliği denir. Teslimin kiraya vermek, satış, bağışlama gibi amaçlarla yapılması hâlinde rehin hakkı doğmuş olmaz.

Rehin konusu malda üçüncü bir kişi dolaysız zilyet ise, (mesela rehne konu edilecek nesne daha önce üçüncü kişiye kiraya verilmiş ise kiracı o nesne üzerinde dolaysız zilyettir; nesneyi kiraya veren malik ise dolaylı zilyettir) malik, teslime bağlı rehni zilyetliğin havalesi yoluyla yani rehinli alacaklıyı dolaylı zilyet kılarak kurabilir. Zilyetliğin havalesi, dolaylı zilyet durumunda olan kişinin, bu zilyetliğini, tarafların anlaşmasıyla dolaylı zilyetliği kazanacak olan tarafa devretmesidir.

Rehinli alacaklı, rehin konusu malın zaten zilyedi (mesela kiracısı) durumunda ise teslime bağlı rehnin kurulması kısa elden teslim yoluyla gerçekleştirilir. Kısa elden teslim, esasen malı elinde bulunduran kişinin zilyetlik sıfatının değiştirilmesini ifade eder.

Yukarıda da vurguladığımız üzere teslime bağlı rehnin kurulması için dolaysız zilyetliğin mutlaka rehinli alacaklıya devri gerekli değildir. Her ne kadar madde metninde açıkça belirtilmiş değilse de taşınır malın bir üçüncü kişiye, yediemine teslim edilmesi de mümkündür.

Ancak bu ihtimalde de rehin hakkının kurulabilmesi için, rehin verenin, rehinli alacaklının rızası olmaksızın rehin konusu taşınıra müdahale edememesi gerektiği unutulmamalıdır (TMK.m.939/f.3). Rehin konusu taşınırın, yediemine teslim edileceği hâllerde de yediemin olarak adlandırılan üçüncü kişinin rehin veren karşısında bağımsız hareket edebilme imkânına sahip olması gerekmektedir.

Bunun sağlanabilmesi için ise, yediemin ile rehin veren arasında bir bağımlılık ilişkisinin olmaması gerekir. Zira TMK.m.939/f.3 anlamında rehin zilyetliğinin sağlanmış olması için rehin konusu taşınırın rehin verenin egemenliğinden fiilen çıkmış olması gerekir. Rehin konusu taşınırın, rehin verene bağlı bir kimseye teslim edilmesi hâlinde ise, rehin konusu taşınırın, rehin verenin egemenliğinden çıktığını söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla rehin konusu taşınırın rehin verene tabi bir kimseye teslim edilmesi hâlinde rehin hakkı doğmuş olmaz. Örneğin, rehin verenin tüzel kişi olduğu hâllerde tüzel kişinin organının yediemin olarak hareket ederek rehin konusu taşınırı teslim alması mümkün değildir. Zira, tüzel kişinin organı tüzel kişinin adeta bir parçasıdır. Dolayısıyla rehin veren tüzel kişinin organına yediemin olarak rehin konusu malın teslim edilmesi hâlinde rehin hakkı doğmayacaktır. Bu sebeplerle, rehin veren bir ticaret şirketinin yöneticisine rehin konusu taşınır malların teslim edilmesi hâlinde rehin hakkı doğmayacaktır.

Tekrar vurgulamak gerekirse, rehin hakkının tesisi için rehin konusu taşınır, rehin verenin fiilen egemenliğinde bulunmamalı, rehinli alacaklının rızası olmaksızın rehin veren taşınıra müdahale edememelidir. Dolayısıyla rehin konusu taşınırın teslim edildiği üçüncü kişinin, rehin veren malikin yanında çalıştırdığı bir zilyet yardımcısı (örneğin, işçisi veya ticari temsilcisi) olduğu hâllerde, TMK.m.939 anlamında rehin zilyetliğinin sağlanmış olduğunu; rehin konusu taşınırın rehin verenin fiilen egemenliğinden çıkmış olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu şekilde yapılacak bir teslim ile birlikte rehin hakkının doğmuş olduğunu söyleyebilmek için, dolaysız zilyet olan üçüncü kişinin artık rehin verenin zilyet yardımcısı olarak hareket etmemesi, onun müdahalelerine karşı koyabilecek durumda olması gerekir.

Ayrıca, TMK.m.939/f.3’ün (nitelikli rehin zilyetliğinin) bir gereği olarak, rehin verenin birlikte yaşadığı aile üyelerine veya rehin veren ile yakın ilişkileri olan arkadaşlarına, alacaklının temsilcisi sıfatıyla yapılacak teslim de, rehin hakkını kurmaya yeterli değildir. Zira bu nitelikteki kimselere yapılacak olan taşınır teslimi, rehin verenin, rehin konusu taşınır üzerindeki münhasır egemenliğini sona erdirecek nitelikte değildir. Bunların, alacaklının temsilcisi olarak rehin zilyetliğini elde etmesi ve rehin verenin, rehin konusu taşınır üzerindeki müdahalelerine karşı koyabilmeleri; yani rehin veren karşısında bağımsızlığa sahip olmaları mümkün değildir. Örneğin, rehin veren malikin eşine, amcasının oğluna veya yakın bir arkadaşına, alacaklıyı temsilen yapılacak teslim (TMK.m.978) bu nitelikte olup, rehin hakkının doğumunu sağlamaz.

Yedieminin temel yükümlülüğü rehin konusu nesneyi özenle muhafaza etmektir. Borç ödenirse rehin hakkı sona ereceği için yediemin malı tekrar malike teslim etmekle yükümlü olacaktır. Borç ödenmezse yediemin malı rehinli alacaklıya teslim etmek durumundadır.

Taşınır mal ister rehinli alacaklıya isterse de yediemine teslim edilmiş olsun borcun ödenmemesi ihtimalinde rehinli alacaklı rehin konusu nesneyi kural olarak cebri icra yolu ile paraya çevirmek hak ve yetkisine sahiptir.

Tartışmalı olmakla birlikte taraflar rehin konusu nesnenin özel yoldan, bizzat rehinli alacaklı eli ile paraya çevrilmesi konusunda da anlaşma yapabilirler. Bu durumda rehinli alacaklı taşınır nesneyi kendi imkânları ile paraya çevirebilir. Ancak, her halükarda rehinli alacaklının iyi ve dürüst bir vekil gibi hareket etmesi şarttır.

 

E. Türk Hukukuna Göre Kurulabilecek Hukukî Yapılar

Tarafıma sunulan sözleşme örnekleri ve yurt dışı uygulama örnekleri çerçevesinde arzu edilen hukukî sonuçlara erişmek için aşağıdaki iki ihtimal üzerinde düşünmek mümkündür.

İki ihtimali ayrı ayrı ele almanın temel sebeplerinden biri her birinin hukukî sonuçlarının farklı olması ve her bir ihtimalin vergi hukuku ve muhasebe işlemleri bakımından farklı sonuçlarının ortaya çıkabilecek olmasıdır.

 

I. Birinci İhtimal

Bu ihtimalde üretici, bayi ve factoring şirketinin taraf olduğu bir sözleşme yapılır ya da taraflar arasında ayrı ayrı sözleşmeler yapılır:

1. Üretici (satıcı) ile bayi bir satış sözleşmesi yaparlar. Bu sözleşmede üretici, bayiye malın mülkiyetini ancak satış bedelini tümüyle ödediğinde nakledeceği taahhüdünde bulunur.

2. Üretici, satış bedeli alacağını factoring şirketine devreder. Factoring şirketi, devir aldığı alacağın satış bedelini üreticiye öder. Bu devir gayrikabili rücu bir devirdir.

3. Bayi, satış bedelini zorunlu olarak factoring şirketine öder.

4. Üretici ile bayi, bayi satış bedellerini ödemeyecek olursa satım sözleşmesinin sona ereceğini ve üreticinin satım konusu nesnenin mülkiyetini factoring şirketine devredeceğini kararlaştırırlar.

5. Üretici ile factoring şirketi, bayi satış bedellerini ödemeyecek olursa üreticinin satım konusu nesnenin mülkiyetini factoring şirketine devredeceğini kararlaştırırlar.

6. Bayi satış bedeli borcunu factoring şirketine ödemediğinde üretici ile bayi arasındaki satım sözleşmesi sona erer, üretici satım konusu nesnenin mülkiyetini factoring şirketine devreder.

Yukarıda anlattığımız bu yapıda factoring şirketinin elindeki teminat yani bayi satış bedeli borcunu ifa etmediğinde malın mülkiyetinin factoring şirketine nakledileceğine dair talep hakkı nispi niteliktedir; dolayısıyla sadece sözleşmeye taraf olan malın maliki üretici ile malı sergilemek maksadı ile elinde tutan bayiye karşı ileri sürülebilir sözleşme ilişkisinin dışında kalan üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.

 

II. İkinci İhtimal

Üretici, bayi ve factoring şirketinin taraf olduğu bir sözleşme yapılır ya da taraflar arasında ayrı ayrı sözleşmeler yapılır:

  1. Üretici (satıcı) ile bayi bir satış sözleşmesi yaparlar. Bu sözleşmede üretici, bayiye malın mülkiyetini ancak satış bedelini tümüyle ödediğinde nakledeceği taahhüdünde bulunur.
  2. Üretici, satış bedeli alacağını factoring şirketine devreder. Factoring şirketi, devir aldığı alacağın satış bedelini üreticiye öder. Bu devir gayrikabili rücu bir devirdir.
  3. Bayi, satış bedelini zorunlu olarak factoring şirketine öder.
  4. Üretici ile bayi, bayi satış bedellerini factoring şirketine ödemeyecek olursa satım sözleşmesinin sona ereceğini kararlaştırırlar.
  5. Üretici ile factoring şirketi, bayinin satış bedellerini ödememesi ihtimaline binaen üreticinin, satım konusu nesnenin mülkiyetini inançlı olarak (teminat amacıyla) factoring şirketine devredeceğini kararlaştırırlar.
  6. Üretici, satım konusu nesnenin mülkiyetini inançlı olarak (teminat amacıyla) factoring şirketine nakleder.
  7. Bayi, satış bedelini tümüyle öderse, factoring şirketi, inançlı olarak devraldığı malların mülkiyetini üretici adına bayiye nakleder. Üreticinin mülkiyeti nakil borcu sona erer.
  8. Bayi, satış bedelini ödemezse, malların mülkiyeti nihai olarak factoring şirketinde kalır.

Yukarıda anlattığımız bu yapıda factoring şirketinin elindeki teminat yani baştan peşinen malın teminat amacıyla inançlı mülkiyetini iktisap etmesi ona son derece güçlü bir konum sağlar. Zira bayi, satış bedelini factoring şirketine ödemezse factoring şirketi, kendisine teminat amacıyla inançlı olarak devredilen malın (nihai) maliki olarak kalır. Bu hakkını bir mutlak hak olarak herkese karşı ileri sürebilir.



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



* Bu hukukî mütalaa 15.01.2014 tarihinde kaleme alınmıştır.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X