24. ATANMIŞ MİRASÇININ MURİSTEN ÖNCE VEFATI

• Muristen Önce Vefat Eden Yasal Mirasçının Durumu • Vasiyet Alacaklısı • Atanmış Mirasçı • Eşin Mirasçılığı • Vasiyetnameyle Mirasçı Olarak Atanan Eşin Muristen Önce Vefat Etmesi • Muristen Önce Vefat Eden Eşin Altsoyunun Miras Hakkı • Mirasçılık Sıfatına Mirasçılığın Mümkün Olmaması • Her Tabakada Halefiyet Kuralı • Zümre Mirasçılığı

HUKUKÎ MÜTALAA*

A-) GİRİŞ

Sayın A. N., şahsıma müracaat ederek Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2015 / 729 sayılı dosya kapsamında görülmekte olan vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali) davasında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 293. maddesi çerçevesinde “uzman görüşü” olarak mahkemeye sunulmak üzere yazılı bir hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.

Tarafıma sunulan dosya içindeki belgeler ve iddialar tamamen tarafsız ve objektif bir bakış açısıyla incelenmiş ve Türk Medenî Kanunu’nun 1. maddesinin 3. fıkrasının “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” şeklindeki hükmü çerçevesinde hâkimin karar verirken yararlanabileceği bu bilimsel görüş hazırlanmıştır.

B-) OLAYLAR

1-) Muris E. T. 08.07.2014 tarihinde vefat etmiştir.

2-) Murisin yasal mirasçılarından kardeşi A. N., Mersin 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden T: 17.10.2014, E: 2014 / 1135, K: 2014 / 1102 sayılı veraset ilamını almıştır.

3-) Ancak daha sonra murisin Mersin 1. Noterliği nezdinde 12.04.1978 tarihinde 07873 yevmiye numaralı bir resmi vasiyetname düzenlendiği anlaşılmıştır.

4-) Söz konusu vasiyetname ile muris E. T. bütün mal varlığını eşi K. T.’ye bırakmıştır. Ancak, murisin eşi K. T. 06.08.2005 tarihinde yani murisin ölümünden yaklaşık 9 yıl önce vefat etmiştir.

5-) Nüfus kayıt örneği incelendiğinde K. T.’nin anne, baba ve kardeşinin sağ olmadığı anlaşılmaktadır. K. T.’nin yasal mirasçısı olarak sadece yeğenleri bulunmaktadır.

6-) Mersin 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin T: 09.06.2015, E: 2015 / 376, K: 2015 / 703 sayılı kararına göre murisin vasiyetnamesi açılarak okunmuştur.

7-) Bunun üzerine A. N., Mersin 3. Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2015 / 1059 sayılı dosya ile yeniden mirasçılık belgesi isteminde bulunmuştur.

Ancak anılan mahkeme 08.12.2015 tarihli ara kararında Medenî Kanunumuzun 581. maddesi uyarınca öncelikle davacının asliye hukuk mahkemesine müracaat ederek vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti için bir dava açması gerektiğini belirtmiş ve davacıya bunun için kesin süre vermiştir.

8-) Son olarak, A. N., Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2015 / 729 sayılı dosya kapsamında görülmekte olan vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali) davasını açmıştır.

Mahkeme, 11.02.2016 tarihli ara kararında K. T.’nin mirasçılarının hukukî durumlarının mahkemenin vereceği karar sonucunda etkileneceğinden bahisle söz konusu mirasçıların da davaya dahil edilmesi gerektiğine karar vermiştir.

C-) İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR

Sayın A. N. tarafıma başvurarak aşağıdaki soruların yanıtlanmasını istemiştir:

1-) Eş yasal mirasçı olduğu halde miras bırakandan önce ölmüş ise ne olur?

2-) Muristen önce vefat eden eş, ayrıca murisin vasiyetnamesiyle mirasçı olarak da atanmış ise durum ne olur?

3-) Mahkemenin kararında murisin eşi K. T.’nin “vasiyet alacaklısı” olarak nitelendirilmesi doğru mudur?

4-) K. T.’nin bir an için “vasiyet alacaklısı” olduğu varsayılacak olursa durum ne olur?

5-) Muristen önce ölen dolayısıyla da yasal mirasçı veya atanmış mirasçı sıfatını kazanamayan eşin yasal mirasçıları vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti için açılan davada taraf olmalı mıdır?

D-) İNCELEME ve DEĞERLENDİRME

1-) Eş yasal mirasçı olduğu halde miras bırakandan önce ölmüş ise ne olur?

Bir kişinin yasal mirasçı sıfatına sahip olabilmesi için murisin vefatında sağ olması gerekir. Miras bırakandan önce ölen bir kişi mirasçı sıfatını kazanamaz.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 580. maddesinin 1. fıkrası bu açıdan son derece açıktır. Anılan hüküm şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “Mirasçı olabilmek için mirasbırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır.”

Durum eş için de aynıdır. Onun da vefat eden eşine mirasçı olabilmesi için eşinin vefatında sağ olması gerekir. Esasen Medenî Kanunumuzun “eşin mirasçılığına” ilişkin 499. maddesinin gerek “sağ kalan eş” şeklindeki kenar başlığı gerekse madde metninde “sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre mirasbırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur …” şeklindeki ifadesi eşin mirasçı olabilmesi için ölen eşin vefatında sağ olması gerektiğini açıkça vurgulamaktır. Kısacası, bir kocanın, karısına mirasçı olabilmesi için karısının vefatında sağ olması gerekir. Aynı şekilde evli kadının da kocasına mirasçı olabilmesi için kocasının vefatında sağ olması gerekir.

Mesele doktrinde de ele alınmıştır ve bu konuda hiçbir tereddüt veya tartışma bulunmamaktadır. Doktrinde Dural / Öz bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(1):

 “… MK 580 / I uyarınca, mirasçı olabilmek için mirasbırakanın ölümünde mirasçılığa ehil olarak sağ olmak lazımdır. Buna göre mirasbırakanın ölümünden önce veya onunla aynı anda ölen kişiler, yasal veya atanmış (mansup) mirasçı konumunda olsalar bile ölenin mirasçısı olamazlar.

 

 Mirasçılık sıfatının mirasbırakanın ölümü anında hayatta olmaya bağlanmasının sebebi, bu sıfatın ölümden önceye etkili olarak kazanılamamasıdır. Miras hukukuna göre mirasın açıldığı sırada hayatta olmayan kişi, MK 28 uyarınca kişiliği sona erdiğinden, hiçbir hak sahibi olamayacağından, miras hukukundan doğan bir hakka da sahip olamaz. …”

Yargıtay da konuya ilişkin kararlarında Medenî Kanunumuzun 580. maddesi doğrultusunda kararlar vermiştir. Örnek olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin T: 02.06.2003, E: 2003 / 3982, K: 2003 / 8097, sayılı kararı zikredilebilir. Anılan kararda da belirtildiği üzere(2):

 “… Mirasçı olabilmek için murisin ölümünde mirasçılığa ehil ve sağ olmak lazımdır. …”

Kısacası, somut olayda muris E. T. 08.07.2014 tarihinde vefat etmiştir. Kocası K. T. ise onun ölümünden yaklaşık dokuz yıl önce 06.08.2005 tarihinde vefat etmiştir. Yani K. T. eşinin ölümünde sağ olmadığı için ona yasal mirasçı olamayacaktır (TMK m. 580 / f. 1).

II-) Muristen önce vefat eden eş, ayrıca murisin vasiyetnamesiyle mirasçı olarak da atanmış ise durum ne olur?

Somut olayda muris E. T.’nin resmi şekildeki vasiyetnamesi ile eşi K. T.’yi ayrıca mirasçı olarak atadığı görülmektedir. Acaba bu durum yukarıda yapılan açıklamalarda değişiklik yapılmasına neden olabilir mi?

Bu sorunun yanıtı gayet açıktır ve olumsuzdur. Bir kişinin mirasçı olabilmesi için murisin vefatında sağ olması gerektiğine dair kural atanmış mirasçılar için de geçerlidir. Bir kişinin atanmış mirasçı olabilmesi için kendisini mirasçı atayan kişinin vefatında sağ olması gerekir.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 580. maddesinin 1. fıkrası bu açıdan da son derece açıktır. Anılan hüküm şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “Mirasçı olabilmek için mirasbırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. …”

Görüldüğü üzere hükümde “atanmış mirasçı” ile “kanuni mirasçı” arasında herhangi bir ayrım yapılmamış ve gerek kanuni mirasçı gerekse atanmış mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümünde sağ olmak gerektiği vurgulanmıştır. Mesele doktrinde Dural / Öz tarafından da aynen şu şekilde ele alınmıştır(3):

 “... MK 580 / I uyarınca, mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümünde mirasçılığa ehil olarak sağ olmak lazımdır. Buna göre mirasbırakanın ölümünden önce veya onunla aynı anda ölen kişiler, yasal veya atanmış (mansup) mirasçı konumunda olsalar bile ölenin mirasçısı olamazlar. ...”

Tekrar vurgulayacak olursak somut olayda muris E. T. 08.07.2014 tarihinde vefat etmiştir. Kocası K. T. ise onun ölümünden yaklaşık dokuz yıl önce 06.08.2005 tarihinde vefat etmiştir. Yani K. T. eşinin ölümünde sağ olmadığı için onun atanmış mirasçısı da olması mümkün değildir (TMK m. 580 / f. 1).

III-) Mahkemenin kararında murisin eşi K. T.’nin “vasiyet alacaklısı” olarak nitelendirilmesi doğru mudur?

Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2015 / 729 sayılı dosyasında, murisin kendisinden önce vefat eden eşi K. T. “vasiyet alacaklısı” olarak nitelendirilmiştir. Mahkemenin kararında bu husus şu şekilde dile getirilmiştir:

 “… bu durumda vasiyetname alacaklısı olan K. T. mirasçılarının hukuki durumlarının doğrudan etkileneceği ...”

Mahkemenin bu nitelendirilmesi doğru değildir. Şöyle ki: Bir kişinin, diğerini terekesinin tamamı için hak sahibi kılmasına yönelik ölüme bağlı tasarrufu, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulan kişinin “vasiyet alacaklısı” olarak nitelendirilmesine imkân vermez bilakis bu kişi ancak “atanmış mirasçı” olarak nitelendirilebilir. Gerçekten de Medenî Kanunumuzun 516. maddesinin 1. fıkrasına göre:

 “Mirasbırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir.”

Medenî Kanunumuzun 517. maddesinin 1. fıkrası ise belirli mal vasiyetine yani bir kişinin “vasiyet alacaklısı” olmasına ilişkindir. Anılan hüküm şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “Mirasbırakan, bir kimseye onu mirasçı atamaksızın belirli bir mal bırakma yoluyla kazandırmada bulunabilir.”

Doktrinde Dural / Öz de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(4):

 “... O halde mirasçı atanmasında önemli olan, lehine tasarruf yapılmış olan kişiye, terekedeki belirli bir şeyin ya da belirli bir malvarlığı değerinin değil, terekenin tamamının ya da kesirli bir bölümünün (3 / 4, 1 / 4 gibi) bırakılmasıdır. …”

Doktrinde, İnan, Ertaş ve Albaş da atanmış mirasçı ile vasiyet alacaklısı arasındaki farka değinmiş ve bu konuda şu açıklamalarda bulunmuştur(5):

 “... Miras bırakan, mirasçı atama ile terekesinin tamamı veya belli bir oranı için bir kimseye mirasçı sıfatını kazandırırken, belirli mal bırakma vasiyeti ile malvarlığına ilişkin bir kazandırma yapmaktadır. … Atanmış mirasçı tereke üzerinde ayni bir hakka, mirasın açıldığı anda yasa gereği (ipso jure) sahip olduğu (TMK m. 599) halde; vasiyet alacaklısı, vasiyeti ifa ile yükümlü olanlara (vasiyet borçlularına) karşı, şeyin kendisine verilmesini istemek üzere kişisel bir alacak hakkına sahiptir (TMK m. 600 / I) …”

Somut uyuşmazlığa bu bilgiler ışığında bakıldığında görünen şudur: Muris E. T., mevcut ve gelecekte edinebileceği tüm malvarlığı değerleri, taşınır ve taşınmaz malları (üstü örtülü olanlar ve olmayanlar da dahil olmak üzere) ile hak ve alacakları için eşi K. T.’yi mirasçı olarak atamıştır. Zira muris E. T.’nin 12.04.1978 tarihli resmî vasiyetnamesindeki ifadesi aynen şu şekildedir:

 “... Bir gün emri hak vaki olur ebediyete intikal edersem el’an malik ve zilliyet bulunduğum ve ileride her ne sebep ve suretle olursa olsun malik ve zilliyet bulunacağım Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilindeki bulunan menkul, musakkaf ve gayri musakkaf gayrimenkullerimin ve bütün bankalarda ve şahıslarda akla gelen ve gelmeyen bilumum yerlerde bulunan her türlü haklarımın, alacaklarımın, paralarımın, esham, tahvilat külliyet ve sairelerinin tamamının halen birlikte sakin olduğum eşim A. oğlu Z.’den olma 1930 tarih doğumlu K. T.’ye kalmasını diğer mirasçılarımın kendisini miras talebi ile rahatsız etmemelerini arzu ve vasiyet ediyorum işbu vasiyetnameyi hiçbir maddi ve manevi, herhangi hata, hile, tehdit ve cebir tesiri altında kalmadan yaptığımı beyan ve ikrar ederim …”

Görüldüğü üzere muris, eşi K. T.’ye terekesindeki veya onun ölümünde tedarik edilecek bir malı vasiyet etmemiştir. Bir diğer söyleyişle onu “vasiyet alacaklısı” olarak belirlememiştir. Bilakis muris, eşini terekesinin tamamı üzerinde hak sahibi kılmak istemiştir. Dolayısıyla bu ölüme bağlı tasarrufun K. T.’yi vasiyet alacaklısı kılmak üzere kaleme alındığının kabulü mümkün değildir.

Kısacası bu ölüme bağlı tasarruf K. T.’yi atanmış mirasçı kılmaya yöneliktir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bir kişinin yasal mirasçısını aynı zamanda terekesinin tamamı için mirasçı olarak ataması da mümkündür. Miras hukukumuzda böyle bir tasarrufa hiçbir engel yoktur.

IV-) K. T.’nin bir an için “vasiyet alacaklısı” olduğu varsayılacak olursa durum ne olur?

Bir an için mahkemenin murisin eşini “vasiyet alacaklısı” olarak niteleyen yaklaşımı kabul edilecek olsa dahi durum değişmez. K. T.’nin muristen önce ölmesi sebebiyle vasiyet alacaklısı da olması mümkün değildir. Zira bir kişinin vasiyet alacaklısı sıfatını kazanabilmesi için yine mirasbırakanın ölümü anında sağ olması şarttır. Medenî Kanunumuzun 581. maddesinin 1. fıkrası şu şekildedir:

 “Vasiyet alacaklısı olabilmek için mirasbırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır.”

Kısacası muris E. T. 08.07.2014 tarihinde vefat etmiştir. Kocası K. T. ise onun ölümünden yaklaşık dokuz yıl önce 06.08.2005 tarihinde vefat etmiştir. Dolayısıyla incelediğimiz varsayımda dahi K. T.’nin eşinin ölümünde sağ olmadığı için vasiyet alacaklısı olması mümkün değildir (TMK m. 581 / f. 1).

V-) Muristen önce ölen dolayısıyla da yasal mirasçı veya atanmış mirasçı sıfatını kazanamayan eşin yasal mirasçıları vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti için açılan davada taraf olmalı mıdır?

Muristen önce ölen eş K. T.’nin yasal mirasçıları olarak kardeşinin çocukları mevcuttur. Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2015 / 729 sayılı dosyasında K. T.’nin mirasçılarının da davaya dahil edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

Mahkemenin bu yaklaşımı doğru değildir. Şöyle ki; doktrinde, Dural / Öz’e göre(6):

 “... Miras hukukuna göre mirasın açıldığı sırada hayatta olmayan kişi, MK 28 uyarınca kişiliği sona erdiğinden, hiçbir hak sahibi olamayacağından, miras hukukundan doğan bir hakka da sahip olamaz. Böylece, mirasbırakandan önce ölen kişi, yaşasaydı mirasçı olacağından bahisle, bu sıfatının sonuçlarını kendi mirasçılarına devretmiş de sayılamaz. Bir diğer deyişle, mirasçılık sıfatına mirasçılık olmaz. Ancak bu durumu, kanunun her zümrede miras bırakandan önce ölenlerin altsoyları ile temsil edilmesi kuralı ile karıştırmamalıdır. Orada daha önce ölenin sahip olduğu bir miras hakkı altsoyuna geçmemekte, yasa gereği mirasçı olamayan bu kişi yerine altsoyu mirasçı olmaktadır (Mirasbırakanın kendisinden önce ölen oğlunun yerine ondan olma torununun mirasçı olması gibi). Buna karşılık, kanunun böyle bir “yerine geçme”yi düzenlemediği hallerde, mirasbırakandan önce ölen miras payını alamamakla kalır ve kendi mirasçıları bundan yararlanmaz. Zira, kendi sahip olmadığı bir hakkı başkasına geçiremez. …”

Doktrinde, Serozan / Engin de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(7):

 “… Dolayısıyla mirasçı olarak atanan bir kimse, miras bırakandan önce ölüm gibi bir sebeple mirasçılık sıfatını kazanamazsa, onun altsoyu yasa gereğince kendisinin yerine geçmez. Bu durumda mirasçı atamaya ilişkin tasarruf hüküm doğurmaz ve bu tasarrufun konusu kazandırma mirasbırakanın diğer yasal mirasçıları arasında paylaşılır. …”

Doktrinde, İmre / Erman muristen önce ölen eşi diğer mirasçılardan ayrı tutarak şu sonuca varmışlardır(8):

 “… Kanuni bir mirasçı (sağ kalan eş hariç), mirasbırakandan önce ölmüş bulunuyorsa, bu takdirde, bunun miras hakkı altsoyuna geçer, altsoyu yoksa, bundan mirasbırakanın diğer mirasçıları faydalanır. Buna karşılık, sağ kalan eşin, atanmış mirasçının ve musalehin mirasbırakandan önce ölmeleri halinde miras payları terekeye döner, vasiyetçi aksini emretmiş olmadıkça, mirasçı ataması veya mal vasiyeti tasarrufu hükümsüz olur …”

Görüldüğü üzere somut olayda K. T. murisin kanunen yasal mirasçısıdır ve muris onu aynı zamanda terekesinin tamamı için mirasçı atamıştır. Ancak K. T. muristen önce vefat etmiştir. Murisin ölümünde sağ kalan eş sıfatına sahip olamadığı için murise yasal veya atanmış mirasçı olması mümkün değildir. K. T.’nin mirasçılarının onun eşinden kalan mirasa çağrılmaları da mümkün değildir. Zira Türk Medenî Kanunu’nun mirasbırakandan önce ölenlerin alt soyları ile temsil edileceğine ilişkin kuralı (tabakada halefiyet kuralı) sadece ve sadece zümre mirasçıları için geçerlidir. Oysaki sağ kalan eşin bir zümre mirasçısı olmadığı açıktır.

K. T.’nin bir an için vasiyet alacaklısı olduğu kabul edilecek olsa dahi durum değişmez. Lehine belirli mal vasiyeti yapılan kişi muristen önce ölürse muris aksini emretmedikçe belirli mal vasiyeti hükümsüz hale gelir. Bir diğer söyleyişle vasiyet alacağı sıradan bir alacak hakkı gibi muristen önce vefat eden vasiyet alacaklısının mirasçılarına geçemez.

E-) SONUÇ

Yukarıda arz ve izah edilen gerekçeler ışığında aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:

1-) Medenî Kanunumuzun 580. maddesinin 1. fıkrası uyarınca mirasçı olabilmek için murisin vefatında sağ olmak şarttır. K. T., muris E. T.’den önce vefat ettiği için onun yasal mirasçısı olamaz.

2-) Muris E. T., resmi vasiyetnamesi ile tüm malvarlığı, alacak ve hakları için eşi K. T.’yi mirasçı olarak atamıştır (TMK m. 516 / f. 1). Bu nedenle murisin ondan önce vefat eden eşi K. T.’nin vasiyet alacaklısı olarak nitelendirilmesi doğru değildir.

3-) Anılan vasiyetname ile mirasçı olarak atanan eşin bu sıfatla mirasçı olması için de murisin vefatında sağ olması şarttır (TMK m. 580 / f. 1). K. T., muristen önce vefat ettiği için onun atanmış mirasçısı da olamaz.

4-) Muristen önce vefat eden K. T.’nin sağ olan yeğenlerinin görülmekte olan vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali) davasında taraf olmaları mümkün değildir. Zira mirasbırakandan önce ölen kişinin yaşasaydı mirasçı olacağından bahisle, bu sıfatının sonuçlarını kendi mirasçılarına devrettiği kabul edilemez. Bir diğer deyişle, “mirasçılık sıfatına mirasçılık olmaz”.

5-) Türk Medenî Kanunu’nun mirasbırakandan önce ölenlerin kendi alt soyları ile temsil edileceğine ilişkin kuralı (tabakada halefiyet kuralı) sadece ve sadece zümre mirasçıları için geçerlidir. Oysaki sağ kalan eşin bir zümre mirasçısı olmadığı açıktır. Bu durum karşısında muristen önce vefat eden eş K. T.’nin sağ olan yeğenlerinin görülmekte olan vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali) davasına taraf olmaları mümkün değildir. Bir diğer söyleyişle vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali davası) K. T.’nin yeğenlerinin hukukî durumunu hiçbir şekilde etkilememektedir. Dolayısıyla onların davada taraf olmaları mümkün değildir.

6-) Murisin eşi K. T.’nin “vasiyet alacaklısı” olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir an için böyle bir nitelendirmenin doğru olduğu varsayılacak olsa dahi yine de K. T.’nin yeğenlerinin vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali) davasına taraf olmaları mümkün değildir. Zira vasiyet alacaklısı olacak kişinin muristen önce ölmesi bu ölüme bağlı tasarrufu kendiliğinden hükümsüz hale getirir. Bir diğer söyleyişle vasiyetnamenin hükümsüzlüğünün tespiti (vasiyetnamenin iptali davası) K. T.’nin yeğenlerinin hukukî durumunu hiçbir şekilde etkilememektedir. Dolayısıyla bu varsayımda dahi onların davada taraf olmaları mümkün değildir.

Saygılarımla.

 

 

MERSİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN KARARI

(T: 23.03.2016, E: 2015 / 729, K: 2016 / 138)

“… Mahkememizce … hükümsüzlüğünün tespiti talep edilen vasiyetname ile mirasçı atanan K. T.’nin mirasçılarının şeklen de olsa davaya dahil edilmesi için davacı vekiline süre verilmiştir. Ancak davacı vekili tarafından Mahkememizin bu ara kararına ilişkin olarak HMK 293. maddesi uyarınca uzman görüşü olarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Helvacı’nın buna ilişkin hukuki mütalaası dosyaya sunulmuştur. Sunulan bu mütalaa ve mirasçılığa ilişkin Türk Medeni Kanunu hükümlerinin mahkememizce değerlendirilmesi neticesinde TMK 580. maddesi uyarınca ister yasal mirasçı olsun, isterse vasiyetname ile atanmış mirasçı olsun, bir kişinin mirasçı olabilmesi için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olması şarttır. B durumda K. T.’nin muris E. T.’den önce ölmesi itibariyle ne eş olarak murise yasal mirasçı olması ne de hükümsüzlüğünün tespiti istenen vasiyetname ile atanmış mirasçı olması hukuken olanaklı değildir. Türk Medeni Kanunu 580. maddesi bir kişinin hak ve borçlara sahip olabilmesi için sağ olması gerektiğine ilişkin hak ehliyetinin miras hukukundaki karşılığının yasal düzenleme ile ortaya çıkmış halidir. Yine Türk Medeni Kanununun 581. maddesi de aynı hukuki gerekçeden hareketle vasiyet alacaklısı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmanın şart olduğunu hükme bağlamıştır. 581/2 maddesi uyarınca vasiyet alacaklısı mirasbırakandan önce ölmüş ise, tasarruftan aksi anlaşılmadıkça, vasiyeti yerine getirme yükümlülüğü, vasiyet yükümlüsünün yararına ortadan kalkar. … vasiyetnamede … vasiyet yükümlülüğünün başka bir şekilde devamına ilişkin herhangi bir irade ortaya koymadığı görülmüştür. Belirtilen yasal hükümlerin her türlü izahtan vareste olacak şekilde açık olması, muris E. T.’nin ölüm tarihinden önce hayatını kaybeden ve lehine vasiyet yapılan K. T.’nin muristen önce ölmesi itibariyle hak ehliyetinin ortadan kalkması karşısında TMK 580. maddesi uyarınca muris E. T.’ye ne kanuni ne de vasiyet yoluyla mirasçı olamayacağı, bu haliyle K. T.’nin mirasçılarının davada şeklen de olsa davalı taraf olarak bulunmalarının hukuken gerekli olmadığı, usul ekonomisi yönünden bu kişilerin davaya dahil edilmelerinin usul ekonomisi ilkesine aykırılık oluşturacağı mahkememizce anlaşılmakla davaya hasımsız olarak devam edilmiş ve … davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. HÜKÜM: … Davacının davasının kabulü ile … vasiyetnamenin hükümsüz olduğunun tespitine …”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



* Bu hukukî mütalaa 29.02.2016 tarihinde kaleme alınmıştır.

(1) Mustafa Dural / Turgut Öz; Türk Özel Hukuku, Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul, 2015, s: 363.

(2) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

(3) Dural / Öz, age, s: 363.

(4) Dural / Öz, age, s: 141-142.

(5) Ali Naim İnan / Şeref Ertaş / Hakan Albaş; Miras Hukuku, Ankara, 2004, s: 224.

(6) Dural / Öz, age, s: 363.

(7) Rona Serozan / Baki İlkay Engin; Miras Hukuku, Ankara, 2014, s: 500.

(8) Zahit İmre / Hasan Erman; Miras Hukuku, İstanbul, 2013, s: 304.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X